Nasıl harika bir bayram geçirdim.. Nasıl mutlu, nasıl keyifliydim.. Nasıl sımsıcak oldu içim dört gün boyu, olmaz böyle şey..
Yoo hayır!.. Aile toplanmadık.. Ben de bir yere gitmedim. Hatta hiçbir yere gitmedim desem yeridir.. Sabah gazeteye uğrayıp, yazıları yazdım.. Doğru Ertekin'e.. Akşama kadar..
Sigara yasağı da nasıl işime yaradı inanmazsınız.. Yasak ya içerde tüttürmek, dışarda oturduk..
Ertekin'in yerini bilen bilir.. Ortaköy'ün nizamiyesi gibi.. Giren çıkan önünden geçer.. Ben de o gelip geçenlerin içine oturdum adeta..
Hava da bir güzel mi?..
Kötümser kötümser yorumlayıp, 2012 edebiyatı yapanlar var.. Aralık ayı ve sıcaklık 21 derece ya.. Küresel ısınmaymış, dünyanın sonu geliyormuş..
Ben "Allah fakire fıkaraya acıyor" diyorum içimden.. Karlar düşse, sıfırın altına inse, nasıl ısınacak millet..
Ve de tepede güneş ışıl ışıl, pırıl pırıl.. Ya maazallah, o kuzey ülkelerinden birinde yaşasaydım. Hani o kağıt üzerinde gıpta ettiğimiz refah ülkeleri, İsveç, Norveç falan.. Aralık ayında, güneş doğar gibi yapar, doğduğu yerden de batar, bir saat içinde, doğru dürüst ışımaz bile ortalık.. 23 saat gece.. Güneşi görmeden nasıl mutlu olur ki insan..
"Allah'ın en sevdiği milletlerden biriyiz" diyorum ayrıca.. Böyle cennet bir vatan, böyle cennet bir iklim..
Bir de birbirimizi sevmeyi öğrenebilsek.. Allahın cennetini, insanın da cenneti yapabilsek..
Cennet insanın içinde.. Cenneti yapan sevgi..
Sevdiğini bilirsin, tamam.. O duygu senindir, eminsinsindir..
Soru işareti, sevilmek üzerinedir..
Sevildiğini bilmek nasıl bir mutluluk sevgili okurlar, nasıl bir mutluluk..
Sigara yasağı yüzünden dışarda, yürüyen insanların arasında oturunca anladım, dört gün boyu..
Meğer ben içerde otururken, camın arkasında, kapıyı açıp içeri girmeye cesaret edemezlermiş.. Orada hemen dokunma mesafesinde oturunca.. "Rahatsız etmiyorum ya" diyen geldi..
"Hayır.. Ne rahatsız etmesi.. Tam tersine mutlu ediyorsunuz. Sayenizde hayatımın en güzel bayramını yaşıyorum" diye haykırmak geliyor içimden..
Bir yazar için, sevildiğini görmek, yaşamaktan daha büyük ödül olur mu?..
Bandırma'dan.. Diyarbakır'dan.. Bursa, İzmir, Samsun'dan.. Van'dan.. Yurdun dört bir yanından gelmişler bayram için İstanbul'a..
Elime davrananlar.. Yanaklarımdan öpenler... "Bir resim" diyenler..
"Ben sizin yazılarınızla büyüdüm" diyor genç kadın.. İki elinde iki çocuk.. "Şimdi kızlarım sizinle büyüyor.. Ne mutlu sonunda sizi gördüm.. Elinizi tuttum.."
Bilse ki, benim mutluluğum yanında, onunki solda sıfır..
Bayram canıma can kattı. Bayram beni yeniledi, tazeledi.. Bayram beni coşturdu..
Yedi yaşında çocuklar koşup geliyor.. Yetmiş yedi yaşında büyük anneler, sarılıyor...
En çekingeni uzaktan selam sarkıtıyor, el sallıyor.. Nasıl coşkuyla karşılık veriyorum..
Benimle ayni yerde çalışıp, asansörde bir tebessümü, bir merhabayı esirgeyen somurtuklar ruhumu karartmış meğer.. Yedi kat yabancıdan bir selam, bin keyif, bin heyecan, bin yaşam oluyor..
En güzeli, en sona saklamış kendisini.. Harikulade bir final için..
Annesi ile gelmiş Ankara'dan, Bayram için.. 10 yaşında.. Nasıl bukle bukle kızıl saçlar ve nasıl muhteşem iki göz.. Ben bu kadar güzel gözler görmedim..
Sarıldım boynuna.. Öptüm.. Öptüm.. Öptüm..
Ahmet'in kızı Nihan.. Nihan Kışlalı!..
Babasını kahpece öldürdüklerinde bir aylıktı henüz..
Nihan babasını tanımadı.. Ahmet bu güzelliği görmedi..
İlahi bir duygu.. O bayram gününde, o saatte Ahmet'in oralarda olduğunu hissettim sanki..
Gözlerimi Ahmet'e ödünç verdim, bu harikulade güzelliği, bu dünyalara bedel tatlılığı görsün diye..
Bir daha sarıldım Nihan'a.. O bakılmaya doyulmaz gözlerin ta içine baktım, Ahmet'in gözleriyle..