Bu kırmızı halıda ikinci yürüyüşüm.. İlki 1993'tü galiba.. Cannes Film Festivali'nin açılışındaydık. Gala, Cliffhanger filmi ile yapılıyordu. Önümüzde arkamızda dünyaca ünlü yıldızlar yürüyordu. Biz de Mehmet Yılmaz'la onlara bakıyorduk, "Aaa.. Şu da burada, bu da burada" diyerek.. İkimizin de üzerinde smokin vardı. Herkesin üzerinde smokin vardı. Kırmızı halı üzerinde dikilip fotoğraf çeken muhabirler dahil.. Festival sarayının kapısından smokinsiz girmek mümkün değildi çünkü, o günkü filmin baş oyuncusu Silvestre Stallone olsanız bile..
Bu ikincisi geçen hafta sonu Antalya'daydı.. Üzerimde deri ceket vardı. Rengi siyahtı ama.. Bu bile fazlaydı aslında.. Kapıda karşılaştığım, sevgili dostum, ünlü yönetmen ve de Festival Jüri üyesi Sırrı Süreyya Önder, kot pantolon ve kısa kollu yeşil bir tişörtle gelmişti mesela..
Cannes galasının ertesi sabahı, yörenin en büyük gazetesi Nice Matin'in birinci sayfasında Mehmet'le resmimiz vardı.. Çünkü herkesin vardı.. Nice gazetesi yarısından fazlasını festivale ayırmıştı. Galadan tonla yazı, tonla da resim yayınlamıştı.
Antalya'nın ertesi günü, "Akdeniz" eki veren Sabah, Hürriyet ve Milliyet'e baktım.. Festival nerdeyse yoktu.. Dandik bir haber.. Kibrit kutusu boyunda, resimaltı dahi yazılmamış fotoğraflar..
Yahu koskoca bir festival başlıyor.. Açılışı yaz.. Açılıştan notlar yaz.. Ünlülerle konuş, onları yaz.. Kırmızı halının kenarında birikmiş halkla konuş.. Onlar ne diyor, yaz.. Rengarenk resimler bas. Ünlüleri bas.. Abiye giymiş kadınları yaz.. Kılıklarını anlat.. En güzelini, en rüküşünü seç..
Sonu yok.. O geceden 20 sayfa doldururum ben, hem de orada Antalya'da baskı imkânım varken..
Ama yok..
İnanın, bu üç gazetede Cannes Film Festivali'ni, Antalya Festivalinden daha iyi izlediler ve daha iyi verdiler..
Festival için logo olarak "Göz" seçilmiş.. Ünal gelsin de Dan Brown'ın Mason açılım saçılımını Antalya'da görsün.. Aynen doların üzerindeki göz sanki.. Şakası bir yana "Antalya'nın Göz Bebeği, Antalya Festivali" sloganının simgesi bu Göz'ü görmeden adım atmak mümkün değil, kentte. Her yere asılmış.. Ama orda kalmış.. Festival, Antalya'da kimsenin göz bebeği olamamış..
Şimdi yerel basının bile benimsemediği bir festival, büyür mü?.. Önem kazanır mı?.. Cannes'ı geçin, Avrupa'nın en sıradan festivalleri sırasına bile girer mi?.. Mesela San Sebastian olabilir mi?.
Bir defa karar vereceksin..
Bu yerel bir festival mi olacak?.. İçe dönük.. Yeşilçam'a ve iç turizme dönük.. O zaman bırak ufak kalsın, tamam.. Bunu yerel belediye yapar, bitirir.
Yok eğer bir turistik yöreyi, Fransız Rivierasını dünyaya tanıtmak, dünyanın en zengin turistlerini oraya çekmek gibi bir amaç yüklenen ve başarılı olan Cannes gibi uluslararası düzeye çıkmaksa niyetin, o zaman arkana büyük güç alman gerekir.. Kim bu büyük güç?..
Bir defa devlet.. Antalya yöresinin ülke ekonomisine verebileceği akıllara seza katkının farkında olacak bir hükümet, tüm imkânlarını bu festivale yatırır. Düşünün bu ekonomik kriz yılında Antalya'ya gelen turist sayısı 8 milyon.. Tam sekiz milyon. Bunun 18 milyon olması işten değil.. Eğer devlet turizmin farkına varır ve bunu bir devlet politikası olarak benimserse..
İkincisi yerel turizm kuruluşları..
Hem de ekim gibi nispeten ikinci derecede bir sezonda, bu festival de luxe otelleri doldurabilir.. Eğer bir Cannes, bir Venedik, bir Berlin düzeyine ulaşırsa, festivalin reklamı tüm yıla yayılır, tüm yılı kurtarır, Fenike'den Alanya'ya Türk Rivierasını dünya cazibesi haline getirir..
O zaman her şeyi oturup devletten, belediyeden beklemek yerine, bu turistik kuruluşlar bir araya gelip, neler yapabileceklerini konuşmalılar..
İşte 7 yıldızlık Mardan mesela.. Nerdeyse bomboş..
Şimdi bu Mardan, açılışa yığınla yıldız ağırlayan o devasa kurum, bu Festival için Hollywood'un ünlü bir çiftini, mesela Bradd Pitt ile Angelina Jolie'yi getiremez, ağırlayamaz mı?.
Her büyük tesis, bütçesine göre bir kişi ağırlasa, Antalya ekim ayında, "Yıldızlar Kenti"ne döner.. Onlarla beraber dünya televizyonları da gelir.. O zaman da..
Antalya için yapılabileceklerin sonu yok..
Ama önce birilerinin oturup, amacın ne olduğunu belirlemesi, sonra da bu amacı, çok ikna edici olarak, önce devlete, sonra özele anlatması ve ikna etmesi gerek.
Ben Antalya Festivali için "Büyük" düşünen birinin olduğundan emin değilim.. Birileri geliyor. Dostlar alışverişte görsün bir şeyler yapıyor.. Hiçbir iz bırakmadan, hiçbir fayda sağlamadan, bir şeyler başlıyor, bitiyor ve unutuluyor..
Düşünce "Küçük" kaldıkça, Antalya Festivali hep "Küçük" kalacaktır.