Doktorlarım "Öfkelenme" diyorlar. Haklılar.. Tansiyonum ve şekerim zaten yüksek.. Öfke bu ikisini de tetikliyor.. Yani sonu bela..
Yayın müdürüm Erdal Şafak "Öfkelenme" diyor.. O da haklı.. Bu medyada ve de bu gazetede bazıları adam gibi tartışmayı bilmiyor.. Hele bana sataşan ve sövenlere aldırmıyor, gülüp geçiyorum.. Ama Atatürk'e, onun Cumhuriyetine, ilkelerine, devrimlerine dil uzattı mı, bugün sahip oldukları her şeyi Atatürk'e borçlu olanlar ve bu dil uzatmayı adeta bir mesai haline getirdiler mi tepem fena atıyor..
Okurlarım "Öfkelenme" diyorlar.. Onlar da haklı.."Biz seni de onları da biliyoruz. Onlara cevap vericem diye sütunlarını ziyan etme.. Biz her sabah seni tatlı tatlı okumak istiyoruz. Sen bize o yazıları ver" diyenler haklı olmaz mı?..
Şimdi gerçek bu.. Öfkelenmemem, öfke tuzaklarına düşmemem gerek..
Cuma akşamı Erdal Ankara'dan beni evde bulup "Fazla öfkelenmişsin" dediğinde, oturup düşündüm uzun uzun.. Sonra editörüm Fikret'i arayıp "Yazımı çekiyorum" dedim, yerine minik bir açıklama koyup.. Pazartesi sabahı gazeteye geldiğimde öfkem iyice geçmişti. Sakin sakin düşününce "Değmez" dedim.. "O yazıya yanıt vermeye değmez.."
Ortada yığınla Türk ve Amerikan kaynağı var, Atatürk ve McArthur görüşmesi üzerine.. Hepsi yalan, adını kimsenin bilmediği birisi tam tersini yazmış, o doğru.. Şimdi bunu ciddiye almanın alemi var mı?..
Hem de tartışma adabını dahi bilmeden küfüre sığınan birini ciddiye almanın..
Bakın, tartışma, adam gibi yapılırsa güzeldir ve yararlıdır. Ayni gazetenin yazarları tartışmaz diye bir kural da yok. Tartışır.. Fikir ve ifade özgürlüğüne inanıyorsak, herkes fikrini açıkça söyler.. Kimi adam gibi söyler, kimi beceremez, söver..
Sabah, fikir özgürlüğünün bayraktarı gazetedir. Marka olmasının sebebi budur. Burada her fikrin sahibi vardır ve özgürdür. Çoğu da yakın dostumdur. Mehmet Barlas, Nazlı Hanım, Umur Talu ile ortak düşüncelerimiz birse, karşı oluşumuz bindir. Ama karşı fikirde oluşumuz, aramızdaki sevgi, daha da önemlisi saygıya dayalı ilişkiyi zedelemez. Ölesiye tartışırız. Karşılaştığımızda da sevgiyle kucaklaşırız..
Ortak hedefimiz, Sabah'ı ayakta tutmak, Sabah'ı yüceltmek, Sabah'ı birinci gazete yapmak.. Bu hedefteki insanların birbirlerine kırıcı olmaları mümkün mü?..
Sabah yıllardan beri kritik günler yaşıyor.. Bir yanda Vatan darbesi.. Sabah'ı Sabah yapanların büyük çoğunluğunun bir sabah kalkıp gitmesi ve geride ertesi gün çıkıp çıkmayacağı dahi bilinmeyen bir gazete ve yarınlarına endişe, korku içinde bakan, yeni doğmuş bebeğine süt dahi götüremeyen insanlar bırakması.. Maaşı geçin, basacak kâğıt temin etmenin zor olduğu günler.. Tam işler rayına otururken Dinç Bey'in başına gelenler.. Gazetenin Aydın Doğan, Mehmet Karamehmet, Turgay Ciner destekleriyle (Hepsine teşekkür) çıktığı günler. TMSF'nin el koyması.. Memuriyet günleri ve nihayet Çalık Gurubu..
Hem de dünya medyası bir yandan küresel kriz, öte yandan internet baskısı ile nerdeyse çökme durumundayken Sabah'ın böylesi koşullarda ayakta kalması, temelinin ne kadar sağlam, bu gazetede kalan ve çekirdeği oluşturmaya devam eden Sabahçıların ne kadar kararlı ve inançlı olduklarının kanıtıdır.
Şimdi bunca emeği, bunca savaşı gavura kızıp berbat etmenin alemi yok!..
Öfkelenmeme sözü verdim kendi kendime bir daha..
Yazılarımı ilk okuyan Yasemin'e, editörüm Fikret'e ve Yayın Müdürüm Erdal'a da rica ettim..
"Beni uyarın" dedim.. "Öfke ipin ucunu kaçırtırsa beni gene uyarın.."
Baldan tatlı ya meret.. Ne olur, ne olmaz!..