"Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi /Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" demiş ya Kanuni Sultan Süleyman..
Hayatının nerdeyse 2.5 yılını hastanelerde geçiren, ameliyat sayısını unutan ben bu lafı çok iyi anlarım sanırdım. Hikâye..
Yani bu nasıl bir ağrıdır..
Sabah gazetemi okuyup kenara bırakırken ters bir hareket mi yaptım nedir, günlerdir zaten hafif hafif işaret veren sol kürek kemiğimin ordan "Kırt" diye bir ses.. Yani bir kas ağrısı bu kadar mı olur?.. Ben böbrek sancılarına pes etmemiş adamım.. Yahu, ağlayacağım utanmasam bağıra bağıra..
Gazeteye geldim, duracak gibi değil..
Attım kendimi Semra Doktoruma.. 1994'te vurulduğumda, İnternational Hastanesi'nde fizik tedavimi yapıyor, ordan tanışırız. Dünya tatlısı bir insandır.
Derhal el koydu ki, durum ciddi.. Ağrı, zaten bahane arayan tansiyonumu da fırlatmış, ikisi el ele verip kola giden siniri iyice kıstırmışlar mı?..
"Sizi kim kızdırdı Hıncal Bey" dedi, Semra Doktor.. Böylesi bir sıkışma ancak yüksek streste olurmuş.. İlaçlar, ultrasonlar, elektrik tedavileri ile ağlamayacak hale geldik..
Doktor "Şimdi doğru eve.. Telefonları da kapat.. Önce sinirlerinin dinlenmeye ihtiyacı var" dedi. "Evden sadece bana gelmek için çıkacaksın. Bu tedavi birkaç gün sürecek.."
"Peki" dedik, ama köşe ne olacak?..
"Hıncal hasta yazamadı" deseler, eş dost heyecandan, benden beter olur..
Doktordan gizli gazeteye geldim. Tek elle bu yazıyı yazdım.. Allahtan o çok kızdığım reklamlar yüzünden geçmiş günlerden kalmış yazılar var, onları ekledim.. Bugünü kurtardık.
Ama yarın kesin yokum.. Dinlenme ve fizik tedavi.. Yani yarın köşemde Yasemin'in seçtikleri olacak, eski yazılardan. Galiba perşembe de öyle olacak.. Cumaya Allah kerim..
Sızlama, zonklama biterse, gelir yazarım merak etmeyin..
Şimdilik sevgilerimle..