80'li yılların sonu.. Kanuni Sultan Süleyman Sergisi'nin açılışı için Washington'dayız. Bir sabah aniden kar bastırdı. Ama ne bastırma.. Bütün okullar tatil edildi. İşyerleri kapatıldı. Her türlü trafik durdu. Dünyanın en büyük devletinin başkenti doğaya teslim oldu, kimsenin de sesi çıkmadı. O ayrı..
Tabii bizim de tüm programlar iptal edildi. Otelden kapı dışarı çıkamıyoruz ki, kafile olarak. Gece yarısına dek baş başa oturduk.. En son otelin gece kulübündeyiz. Herkes birer içki istedi. Ben portakal suyu istedim. O zaman Mesut Yılmaz Turizm Tanıtma Bakanı.. Bana baktı..
"Hıncal Bey size hayran oldum bugün" dedi.. "Hayrola" dedim..
"Sabahtan beri dikkat ediyorum. Portakal suyundan başka şey içmiyorsunuz.. Bu kadar derin bir alkolizmden sonra ağzına içki koymamak.. Hem de etrafınızda herkes içki içerken.."
Şaşırdım.. "Nerden çıktı Mesut Bey" dedim.. "Ben hayatımda içki içmedim ki.."
Hık.. Mık.. Kapandı konu.. Ben kapatmadım.. Dönüşte araştırdım ve öğrendim.
O yıl, Rizespor'un küme düşme durumu var.. Bir hakem var, Rize'yi ilgilendiren maçlarda ne hikmetse o görev alıyor.. Ya Rize'nin maçı ya Rize'nin kalması için düşmesi gerekenin maçı.. Bu maçlar da nedense Rize'nin işine gelen sonuçlarla bitiyor..
Aaa!.. Hakem Turizm Tanıtma Bakanlığı'nda görevli.. Mesut Yılmaz'ın memuru.. Mesut Bey de Rize milletvekili..
Bu hoş tesadüfleri sıralıyorum yazılarımda..
Mesut Bey, bakanlığının Basın Müşaviri'ni çağırmış "Kim bu Hıncal Uluç, ha bire bize vuruyor" demiş..
Basın Müşaviri ne dese iyi?..
"Aldırmayın Sayın bakanım.. O sabah kahvaltıda içmeye başlayan bir alkoliktir. İçer içer yazar, bu yüzden de yazdıklarına kimse aldırmaz.."
***
Terbiye özürlü adam o zaman benimle birlikte SABAH'ta yazıyor.. Bir gün "Siz Hıncal'ın dediklerine bakmayın. O pezevengin tekidir" demeye getirdi aynen.. "Yaşadığı hayatı SABAH'tan aldığı parayla sağlamasına imkân yok.. Aldığı parayı ben biliyorum. O Ortaköy'de Ertekin'de kadın satar" diye yazdı..
Bu yazı SABAH'ta çıktı, inanır mısınız?.. Güldüm geçtim. Spor şefine kırıldım biraz.. "Bu yazıyı okumadan mı koydu" diye..
Aradan yıllar geçti.. Meclis spor işlerini soruşturmak üzere bir komisyon kurmuş.. Beni de çağırdılar.. Benden evvel terbiye özürlü adam konuşmuş, komisyon başkanı zabıtları getirtti, gösterdi.. Bana getirmiş sözü.
"SABAH yöneticisi arkadaşım bu adamı kovmak istiyor ama kovamıyormuş.. Benden rica etti, 'Ağır hakaret et, basalım da, istifa etsin' diye.. Ben de 'En ağır hakaret budur' dedim ve yazdım.. Hem de iki defa yazdım. Adamda surat yok, gene istifa etmedi.."
..Ve inanır mısınız, Meclis zabıtlarına kadar giren bu olay hakkında, SABAH'ın o zamanki Genel Yayın Müdürü tek kelime açıklama yapmadı hâlâ. Oysa itham edilen oydu. Patron beni desteklediği için kovamayan, istifaya zorlayan kişi olsa olsa, o günlerin Genel Yayın Müdürü olurdu.
***
Şimdi Sevgili Ergun..
"Gazeteler ve gazeteciler de eleştirilmelidir. Herkesi eleştirenler, eleştiriye açık olmalılar" diye en az ben yazdım 10 kere, yıllardır bu köşede.. Benim sözlerimle bana güya yanıt veriyorsun. Saptırıyorsun.
"Hıncal TRT'den ayda 25 milyar alıyordu. Bu işi kaybedince intikam için kaleme sarıldı. O gün bugün TRT'nin her şeyine saldırır" ifadesinin neresi eleştiri, neresi Hıncal'ın bir fikrine karşı çıkmaktır, söyler misin?.
Benimle ayni fikirde olmayanlar, kendi fikirlerine açık seçik, hatta bana "Dangalak" diyerek ifade edebilirler. Okur kimin dangalak olduğuna karar verir..
Ama "Hıncal Uluç, köşesini kişisel menfaatleri için kullanır. Bu köşeyle para kazanır" demek eleştiri mi senin lügatinde?.
Bugün TRT'nin yeni Genel Müdürü "Yahu adamı kovmuşuz, o da yıllardır kan davası güdüyormuş" dese ve yazdıklarımızı Mesut Bey gibi zerre dikkate almasa haksız mı olur?..
Ya da bu tezgâhı kuranlar yarın "Ergun, Hıncal'ı kovamıyor, ama kurtulmak istiyordu. Onu istifaya zorlamak için bu planı yaptık" derlerse..
Sevgili dostum,
50 yıllık gazeteci, senin dostun ve yakından tanıdığın Hıncal Uluç, kendi gazetesi SABAH'ın sütunlarında kalemini satmakla suçlanmıştır. Bunu "Eleştiri, hoşgörü, moşgörü" diye geçiştiremezsin.
Bekliyorum!.