Haşmet'le Ayşe, çok ama çok yakından izlediğim bir aşk yaşamışlardı. İkisi de en yakınım, en sevdiğim dostlarım olduklarından.. Tanışmalarına da ben sebep olmuştum zaten.. O sıralar Aktüel'in başına gelen Mansur (Forutan) hiç anlamadığım, hâlâ da aklımın almadığı bir şekilde Ayşe'yi kovmaktan beter edince "Derhal istifa et" demiş, sonra da, "Vatan dergileri için bir baksın" diye Haşmet'e yollamıştım. Sonra Dinç Bey kızı alıp Günaydın'da köşe verdi de, Ayşe kaldı.. Haşo da Ayşe'de kaldı bu arada..
Ayrıldıklarından bu yana, ikisinin de yazılarını dikkatle okuyorum.. Satır aralarında bir şeyler var mı diye..
Aşk bitti, dostluk sürüyor onu görüyorum.. Görüyorum da dostluğun arkasında neler var.. O sorunun yanıtı, karşılıklı yazılarda bence..
Geçen gün Haşmet'i okudum.. Feribotla Marmara'yı aşarken Bernhard Schling'in Gordiyon Fiyongu adlı romanını okuyormuş. İskender'in kılıçla kestiği Gordiyon'un Düğümü'nü bilirim de, bu fiyonk neyin nesi şimdi, onu yarın çekim öncesi sorarım artık Haşo'ya.. Bugün lafım o değil.. Haşo romandan bir alıntı yapmış..
Tamamen tesadüf!!!!!
Romanın kahramanı eski sevgilisinin fotoğrafına bakarken birden yabancılaştığını hissediyor..
"Bu surat mı ona gülümsüyordu?: Gerçekten bu kadına çok yakın olmuş, onu öpmüş, onunla sevişmiş miydi?. İçinde giderek büyüyen bu yabancılaşmayı fotoğrafta Françoise'ın gözlerinin görülmeyişine bağlıyor.."
İnsan sevgilisine, hem de çok mutlu, çok güzel günler yaşadığı sevgilisine yabancılaşabilir mi?.. Kendimi, sevgilerimi, sevgililerimi düşündüm..
Var.. Gerçekten yabancılaştıklarım var..
Eski resimlere bakmayı sevmem.. Ama zaman zaman bir şekilde karşıma çıkarlar..
Bazılarına öyle bakarım işte.. İçimde ne aşk, ne cinsellik üzerinde en küçük kıpırdanma olmadan.. Onunla ne günler, ne anlar yaşadığımız hiç aklıma gelmez.. Bir dost resmine bakar gibi bakarım..
Ama dikkat.. Yabancıya değil, bir dosta bakar gibi.. Ben sevdiklerime hiç yabancılaşmadım ki..
Bazıları oysa, canlanır baktığım resimde.. Kapı çalınıp içeri girecekmiş gibi içimde, hayatımdadır hissi verir bana..
O niye öyledir de, bu niye böyledir, bilemiyorum. Çıkaramıyorum..
İşin sırrı ilişkimizin bittiği günle bugün arasındaki süre mi?.
Yoksa ilişkimizin, en azından bendeki yoğunluğu mu?.
Ya da ilişkimizin süresi mi?..
Kesin bir yanıt veremiyorum.. Sonra bir ışık yanar gibi oluyor kafamda.. Bir egoist duygu bu..
Bana sevdiğini, aşkını en çok hissettireni, yani benim en sevdiğimi değil, beni en sevdiğine inandıklarımı, yabancılaştıramıyorum bir türlü.. İçimden de, elimden de gelmiyor..
Yalnızlığıma karşı bilinç altımın bulduğu bir çözüm olmalı..
"Birileri bir yerde kalsın ki, hiç değilse rüyalarında yalnız kalma" diyen bilinç altımın!..