Ercan Saatçi kardeşim, geçen haftaki yazıma, inanın meslek okullarında ders diye okutulacak bir yanıt verdi.. Okurken yanımda olsa, sarılıp öperdim. Şimdi burada, hepinizin önünde kucaklıyorum.
Bir defa üslup.. Aramızdaki ağabey kardeş ilişkisi yazısında aynen sürüyor.
İkincisi.. Asıl önemlisi, asıl medyada ender rastlanan bir centilmenlik örneği.. Hürriyet okuru benim ne yazdığımı bilmiyor. Bu yüzden önce benim ne dediğimi tırnak içinde alıntılıyor, sonra yanıtlarını veriyor..
Bu kadar önemli ki..
Özellikle bana sataşma, bu sayede prim yapma çabasında olanlar sözüm ona yanıtlarında (Ki ben onları muhatap alıp yanıt falan da istemem, onlar kendiliklerinden bulaşır) dediklerimi bildikleri gibi saptırıp, yazımı okumayan kendi okurlarını kandırır, ondan sonra da kendi uydurdukları metne yanıt verip, haklı çıkarlar hesapça.. Okur kimin ne dediğini bilmediği için yorumunu tek taraflı yapar..
Ercan "Hıncal Ağabey şöyle diyor" diye başlıyor.. Sonra da kendi yanıtlarını sıralıyor..
Örnek davranış işte tam da bu..
Eğer yanıt böyle verilmiyorsa, bilin ki eksiktir, sapıktır, sevgili okurlar..
Ercan'ın Denizli-Fener maçının niçin 16 dakika duraklatıldığına dair ileri sürdüğü savlar, 50 yıldır futbolu fiilen izleyen ve yazan beni tatmin etmedi.
Ama her şey varsayımlar üzerine kurulu olduğu için lafı uzatmanın anlamı yok. İkimiz de diyeceğimizi dedik. Karar okurun. Zamanın Denizli Başkanı Ali İpek'in eylem ve söylemlerinin karanlıklığı konusunda Ercan'a katılıyorum.. Ama Galatasaray ve Gaziantep maçları bittikten sonra oynanan 16 dakika başladıktan sonra Aziz Yıldırım'ın Şeref tribününden, İpek'in yanından öfkeyle kalkıp gitmesinin sebebini de düşünüyorum.
O sırada o tribünde, çok yakında olanlardan bana pek çok fısıltı ulaştı.. Ortadaki görüntünün meydan verdiği fısıltılar.
O 16 dakikada bir sır var.. Sadece zamanın Denizli Başkanı Ali İpek, Fener Başkanı Aziz Yıldırım ve Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy'un bildiği bir sır.. Ama öyle bir sır ki açıklanmaz, onlarla birlikte mezara gider..