Bir olay bu kadar mı saptırılır, bu kadar mı yanlış iletilir ve de sonucu, bu kadar mı ters yorumlanır.. Bir ucunda Keşanlı bir muhabir, öte ucunda ben.. Öylesi bir ayıp ve utanç zinciri..
Edirne Valisi Nusret Miroğlu bizzat telefondaydı.. Sekreteri, Özel Kalem Müdürü falan değil.. "10 Kasımda Atatürk'e soruşturma açtıran Vali" diye manşetlediğim kişi.. Bağırıp çağırmıyordu. Nasıl kibar, nasıl saygılı, nasıl insancıldı sesi, bilemezsiniz.. Hal hatır sordu önce.. Hani 40 yıllık dost arar ya, öyle.. Sonra sözü yazıma getirdi..
"Faksınıza bir yazı yolladım" dedi.. "Olaylara sebep olan ilkokul öğrencisinin kompozisyonunun aslı.. Kendi el yazısıyla.. Onu okuyun lütfen.. O zaman durumun çok farklı olduğunu göreceksiniz.."
Okudum..
"1299 yılında Söğüt ve çevresine inen küçük kara bulut yavaş yavaş büyüdü ve tüm Balkanları sardı. Bu kara bulutun altında tüm insanlar kendilerine olan saygınlıklarını yitirip bir kişi için çalıştılar. Elde ettikleri her şeyi bir haine verdiler. Sonucunda da çoğu bu hainin emriyle öldürüldü.
İşte tüm bu zamanlarda ne güneş doğmak, ne kuşlar ötmek, ne bulutlar dans etmek ne de bayraklar dalgalanmak isterdi.
Bu kara bulut ve onun doğurdukları 1918 yılına kadar sürdü ve 1918'den sonra yavaş yavaş dağılmaya başladı."
İlkokullararası yarışmada derece alan kompozisyon, gazetelerde günlerden beri yayınlanan haberlerde yer aldığı gibi, son padişah Vahdettin'e değil, 1299'dan başlayarak tüm Osmanlı'ya "Hain" diyor ve İmparatorluğu lanetleyerek Söğüt'teki kuruluş gününden itibaren Anadolu'ya ve Balkanlara bir karabulutun yayıldığını iddia ediyordu.
O Söğüt'teki kuruluş ki, bugünün Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atmıştı. Osmanlı, 1923'te Cumhuriyete dönüşen Türk Devleti'nin adıydı.
Hangi tarih kitabında tüm Osmanlı, Anadolu'daki Türk Devleti böylesine böyle karalanabilirdi ki?.. Belki Yunanistan'da bir ilkokul öğrencisi böyle bir kompozisyon yazabilirdi, çünkü ona okutulan oydu.
Şimdi bu çirkin, bu ayıp, bu utanç verici kompozisyonu çevirip "Vahdettin'e hain diyen öğrenci için soruşturma açtırıldı" dediniz mi, ne olurdunuz?..
"Sayın Vali, neden hemen açıklama göndermediniz. Bu yanlış haber günlerce aynen devam etti" dedim.. Yanıt yüzümü iyice kızarttı.
"Gazeteciyi daha ilk gün aradım. Doğruyu anlattım. Ertesi gün haber gene öyle çıktı. Tekrar aradım 'Muhabir kardeşim, ben sana olayın doğrusunu anlatmadım mı' dedim. Bana 'Ben haberi öyle geçtim, ama merkezde değiştirmişler, gene eskisi gibi çıkmış " dedi. Daha ne yapabilirim Hıncal Bey!."
Şimdi bakın..
İlkokullararası bir kompozisyon yarışması düzenleniyor. Güneş rumuzu ile yarışmaya katılan bu kompozisyon ikinci oluyor. Haber alan bir Keşan gazetesi de haber yapıyor..
"Ecdadına söven ödül alıyor!.."
Ben olsam, bu kompozisyon benim elime geçse ne yapardım.. Benim buradaki varlığımın sebebi olanlara sövenlere ne yapardım ki?..
Haberi okuyan Keşan Kaymakamı soruşturma açtırıyor. Kaymakamın yaklaşımı bence biraz popülist. Okul Müdürünü, olmadı İlçe Milli Eğitim Müdürü'nü uyarır, bir kapalı soruşturma açılır, yazana ve ödül verenlere disiplin cezasıyla iş biter, bunca kıyamet kopmazdı.
Soruşturma sonunda anlaşılıyor ki, kompozisyonu yazan ilkokul öğrencisi değil. Hocası.. Bu da alışıldık bir şey.. Hepimizin başına geldi. Böyle yarışmalarda hırslı hocalar, müdürler, derece alınsın, okulun prestiji artsın diye öğrenci ödevlerine büyük katkılar yaparlar, hep..
Olay daha da genişleyip ulusal çapta dağılan medyaya yayılınca, bu defa Edirne Valisi emir veriyor..
"Gidin bakın bakalım, neler oluyor, Keşan'da.."
Yani, başından sonuna, işin içinde garip bir şey yok.. Yapılması gereken şeyler var.
Ama nereye varıyor sonu..
Benim sayfamın tepesindeki manşete..
"10 Kasımda Atatürk'e soruşturma açtıran Vali!.."
Şimdi ben utanmayayım da kim utansın söyler misiniz?..
Utanacaklar daha da var tabii.. Ama onlarda utanma yok. Olsaydı bu iş buralara gelmezdi..