İŞ Sanat'a o gece içim buruk gitmiştim açıkçası.. Tiyatrolar birbiri ardına kapanma krizleri yaşarken, koskoca Yıldız Hanım "Sanatçılarımın paralarını ödeyemiyorum" diye çığlık atarken, yılın büyük bir bölümünde boş duran bu mükemmel salonun Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'na kapanması üzmüştü beni..
İdil Biret ve Suna Kan, sahnenin ortasına yürürken keyfim yerine geldi.. Suna mikrofonu aldı eline.. "İdil'le ben, İsmet İnönü'nün çocuklarıyız" dedi.. "Bu konseri, İnönü Ailesi'ne ve daha yeni kaybettiğimiz Erdal İnönü'ye adıyoruz.."
Sonra Efe Baltacıgil'i de aldılar yanlarına.. Bilkent Senfoni eşliğinde Beethoven'in keman, piyano ve viyolonsel için yazdığı Üçlü Konçertonun eşsiz nağmeleri salonu doldurmaya başladı..
Hey koca İsmet Paşa.. Günümüzde Kültür Bakanlarının bile zahmet etmediği bu konserleri kaçırmazdı, Cumhurbaşkanı olarak.. İdil'le Suna'yı, Harika Çocuklar Yasası'nı çıkarıp Paris'e yollayan, iki minik yetenekten dünya çapında iki sanatçı yaratan oydu..
İş Sanat'ın sezonu açış konseriydi.. Enfesti.. Bilkent Senfoni'yi ilk kez dinliyorum.. Birinci bölümde çok keyifli Çaykovski çaldılar. Kuğu Gölü Suiti ve Rokoko çeşitlemeleri.. Efe'yi de ilk kez dinledim.. Bir harika genç de o.. Ve de nasıl zevk alıyor yaptığı işten.. Nasıl keyifle çalıyor.. Sanki kendisi için çalıyor. O zaman da size en iyisini çalmış oluyor zaten..
Ön sırada çok boş yer vardı. İş Bankası'nın sanat sevmez protokolü kimdi acaba, geri kalan koltuklar tıklım tıklım doluyken?.
"Sizin yazınızı okuyunca bu konser için Bodrum'dan geldim" derken o boş koltukları adeta tokatlayan bir izleyici, duygularla dolu gecede keyfimi katladı..