Dünyanın en yeteneksiz insanlarından biriydim çocukluğumda, spor ve sanat konusunda.. Defalarca yazdım ve anlattım, hemen herkes bilir..
Mahalle futbol maçlarında kale direği yerine kullanılmaya başlanınca, voleybolu, basketbolu, hatta, beyzbolu, evet, beyzbolu getirdim mahallemize.. Ben öğrettim. Takımda oynayabilmek için.. Ama çocuklar öğrenir öğrenmez yedek kaldım hepsinde.. Misket oynamayı bile beceremez, anında ütülürdüm..
Resmin "R"si elimden gelmezdi. İlkokulda sınıf geçme ödevimi Ahmet boyamıştı. Kışlalı.. Plastik çamurla heykelsi şeyler yapardı herkes. Benim çamurum bittiğinde çamura benzerdi.
Bir defasında edebiyat hocam beni çok sevdiği için okul müsameresinde baş role çıkarmıştı. En önde izleyen bir kadın bayıldı, yere düştü, o da yarım kaldı.. Öylesi..
Aile içinde yarım asır sonra hâlâ söylenir, hâlâ gülünür..
Orta birde elişi dersi mi ne vardı.. Tahta oymacılık ve boyamacılık öğrettiler.. Kıl testereler, yağlı boyalar, kontrplaklar aldık.
Hocamız "Bir hayvan biblosu yapın" dedi, hepimize..
Evde üç gün uğraştım. Önce zımparaladım, dümdüz oldu. Sonra hayvanı tahtanın üzerine çizdim.. Özenle boyadım.. Kıl testere ile nasıl dikkatle kestim.
Kaidesinin üzerine yapıştırdım. Benim hayvan artık dimdik duruyor.. Okula götürmeden önce, evin fikrini alacağım.. Ama sorarak değil. Gerçeğe en yakın düşüncelerini öğreneceğim ya.
Büfenin üzerinde radyo var, dantelli örtüsüyle.. Bugünkü televizyonlar büyüklüğünde.. Örtünün üzerine koydum ki, bakalım birinin dikkatini çekecek mi ve anında ne diyecek?..
Yemeğe oturduk..
Ağbim Öcal gördü ilk..
"Aaaa" dedi "Ne güzel dana yapmış Hıncal!.."
Yemeği getirmek için mutfağa gitmiş o sırada annem.. İçerden bağırdı..
"Ordaki at, dana mı?.."
Bir kahkaha koptu masada.. Babam sandalyesinden düşecek. Öyle gülüyor. Daha ilkokula gitmeyen, büyüdüğü zaman ailenin tek sanatçısı ve sanat uzmanı saraylısı olacak beş yaşındaki bacaksız Serpil bile koyvermiş makaraları..
Çizdiğim, boyadığım, kestiğim ve biblo diye büfenin üstüne koyduğum hayvan Zürafa'ydı..
Demek istemem şu ki..
Bugünün en büyük sanatçılarından biri olabilirdim, ailem yolumu kesmese..
Düşünün ben zürafa diye yapıyorum, öyle görüyorum.. Biri at görüyor, biri dana.. Ötekiler kimbilir ne?..
Günümüzün sanatı bu değil mi?.
Sen ne niyetle yaparsan yap, özgürsün. Bakanlar da onu istedikleri gibi görmekte özgür.. Her şeye benzeyen, ya da hiçbir şeye benzemeyen bir şey..
Ben ne müthiş Çağdaş, Modern, Contemporary sanatçıymışım meğer.. Eserlerim her bakana ayrı ilhamlar verebiliyormuş.. Yaratıcılığa bakar mısınız?..
Anlayışsız bir ailem olduğu için, sanata devam edemedim. Bernard Shaw'ya uydum..
"Yapan yapar, yapamayan eleştirmen olur.."
Ailem bendeki dehanın, yeteneğin farkına varsaydı.. Zürafamı öfkeyle sobaya atıp yakmasaydım.. Sanata devam etseydim..
Bugün eserlerim Onuncu İstanbul Bienali'nin 3 Nolu antreposunda baş köşeye konurdu..