HAVANA diye bir cafebar.. İkinci "n" telif gereği, bakmayın. Havana, Küba.. İçerde Ukrayna asıllı Davidoff'un Dominik puroları da satılıyor.. Bir İtalyan piyanonun başında şarkılar söylüyor.. Burası İsviçre'nin Luzern kenti.. Ve bunların sahibi bir Türk.. Erdal Sezer..
Küreselleşme bu değilse nedir, peki?..
Havana, halk oyları ile İsviçre'nin en iyi ikinci barı seçilmiş. "Bu kasabanın nüfusu 70 bin" dedi Erdal. "Eğer 300 bin falan nüfus olsa, kesin birinciydik."
Luzern dünya şirini bir kasaba gerçekten.. Sanata boğulmuş.. Hemen yepyeni mimarisi ile dikkati çeken modern müzenin yanında indik arabalardan..
Göl kenarında müthiş bir bina.. karşısı gar.. Gitsinler görsünler, Haydarpaşa nasıl değerlendirilir, kente, insana ve yaşama nasıl kazandırılır.. Yürüyoruz.. İki adımda bir müze.. Sunay zevkten dört köşe.. Bir köşede baktık, Picasso müzesi.. Üstadın bin sevgilisinden biri ile yaşadığı evi, kadın müze yapmış..
Göl cam.. Kuğular ve ördekler yüzüyor.. Bir kâğıt on frank düşmüş, dipte yatıyor.. Ve ben 3 metre tepeden üzerindeki yazıları okuyorum.. Göz keskin değil, su o kadar berrak.. Haşmet, sevgili konsolosumuz Mehmet Emre'den naklediyor.. Kentin çepeçevre sardığı bu göllerde aşırı temizlikten balıklar ölmeye başlayınca, yapay kirlilik yaratmak zorunda kalmışlar..
Bir İtalyan lokantasında yemekten sonra 10 yıl önce Küba'dan bu yana tattığım en güzel mohitomu yudumlarken, Havana Bar'da puromu, Erdal'ın ikramı Cohiba Siglo VI'i yakınca, keyfim nasıl tamam oldu..
Harika bir hafta sonu geçirdik İsviçre'de..
Mehmet, Sema Emrelere, Hülya, Erdal Sezer'e, İsviçre Hava Yolları'nın bizler için paralanan İstanbul Genel Müdürü Fatoş Kutay'a, Haşmet ve benim tüm burun kıvırmalarıma rağmen geziyi düzenleyen Nebil'e, gezinin her adımında verdiği bilgilerle keyfimizi artıran Sunay'a, her adımımızı videoya çeken eşi, TV8 gönüllü kameramanı Belgin'e ve de orada yaşarken, bu hafta sonumuzun güzelleşmesine katkıda bulunan tüm dostlara teşekkürlerimle..