Son günlerde Bab-ı Ali kulislerinde dolaşan en yoğun dedi kodu bu.. Öyle yoğun ki, benim gazetemde çalışan, benim katımda oturan dostlar içinde bile "Acaba" diyenler olmuş..
Dilerim patronun da kulağına kar suyu kaçmıştır..
Mehmet Yılmaz, Milliyet'te Genel Yayın Müdürü iken buluşur yemekler yerdik.. Erkekçe Dergisi'nde yardımcım. Aylarca ayni evi paylaştık İstanbul'da.. O kadar yakın.. Ama gel gör ki, bizi bir arada görenler, hemen "Transfer" dedikoduları çıkarırlardı..
İyi de olurdu.. Her dedikodu sonrası gazetedeki durumum biraz daha iyileşirdi..
Geçenlerde Lucca'da rastladım Mehmet'e.. "Beni artık yemeğe çağırmıyorsun" dedim.. "Artık faydası olmaz ki, ağbi" dedi, ama gene dayanamayıp Cahide'ye çağırdı. Hâlâ gideceğiz..
Neyse.. Gelelim başlığa.. Hıncal Uluç Hürriyet'te gerçekten.. Daha doğrusu Hürriyet'teydi.. Cüneyt Ağabey, ben, Hürriyetsporun yöneticilerinden sevgili Mehmet Aslan ayda bir atletizm konuşuyoruz CNNTurk'te.. Atletizm konuşan son Mohikanlar olarak..
Çekim varmış.. "Üçte bekliyorum" dedi.. "Niye üçte" dedim.. "Birde çağırsan da bir de yemek yesek.. Hürriyet'in yemekleri hem güzel, hem neşelidir.."
Hatırlıyorum, cıvıl cıvıl bir salon..
"Ciddi misin" dedi, Mehmet..
Niye ciddi olmayayım yahu..
Biz meslekdaş değil miyiz?. Ayni işi yapanlar, düşman kardeşler mi olmalı?.. Bab-ı Ali devrinde hep bir arada değil miydik, yokuşta?. Herkes başka yere taşınınca koptuk..
"O zaman bekliyorum" dedi..
Gittik Cüneyt Ağabey'le.. Ben bekliyorum ki, gençlerle tıklım tıklım dolu o cıvıl salonda olacağız..
Aaa.. Bir VIP salonu.. Bizden başka hiç kimse yok.. Ertuğrul (Özkök) duymuş geleceğimi.. "Hıncal'ı VIP'e alın" demiş.. Emir demiri keser.. Mehmet de öyle yapmış.. Duvarlara bakarak yemek yedik.. Ertuğrul da katıldı bir ara bize.. Yankı'dan kalma eski dostlardandır. Severim çok.. O da beni sever.. En çok okuduğum yazarların da başında gelir..
Çok hoşlandım, yemekten de, sohbetten de..
Çıktım ki, internet kaynıyormuş, "Hıncal Uluç Hürriyet'te" diye..
Yani ben de tam zamanında ordaymışım ha.. Sabah çok önemli bir transferi bitirmiş bir gün evvel, Hürriyet'ten.. Ertesi gün Hıncal Ertuğrul'la baş başa yemek yiyor.. Ne demek bu?. En güzel rövanş.. Yakıştı mı?.. Cuk oturdu mu?.. Yaz o zaman..
Bunu şundan yazıyorum..
Gelecek ay, ondan sonraki ay, CNNTurk devam ettikçe Hürriyet'e gideceğim ve orada yemek yiyeceğim dostlarımla.. Her defasında ayni haberi çıkarmasınlar..
Beni bilen bilir.. Kırk defa da yazdım.. Ben ne özel, ne iş hayatımda terk eden olmadım. Beni terk ettiler, kovdular.. Ya da kapandı..
Erkekçe'nin ilk yıllarında ortak dostumuz, çok sevdiğim Taylan Bilgel beni, o sıralar Milliyet'i satın alarak basın hayatına giren Aydın Doğan'la bir yemekte buluşturdu.
Yemek sonunda, sevgi ve saygı duyguları vardı içimde.. Yaptığı, maddi, manevi harika bir teklifti.. İnsanın yaşamı boyu ender alacağı tekliflerden..
"Teşekkür ederim" dedim.. "Beni çok mutlu ettiniz.. Ama gelemem.. Çünkü Gelişim yayınlarındaki hayatım çok mutlu. Değiştirirsem, sadece para için yapmış olurum, o zaman da size yaramam.. Çünkü 'Gelişim'i para için bırakan adamı yarın da Erol Simavi daha fazla para ile Hürriyet'e çeker' düşüncesini kafanızdan atamaz, bana güvenemezsiniz.. Güven olmayan ilişkiden hayır gelmez.. Size söz.. Mutlu olmadığım gün, ben kapınızı çalacağım, beni bir daha davet etmenize gerek kalmadan.."
Yola çıktığım Ercan Arıklı ile Sabah'a geldik sonra beraber ve Sabah'ta da çok mutlu oldum.. Mutluluğum hâlâ devam ediyor!..