"Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşenmiştir" lafını alıp, Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) duvarlarına asmak lazım..
Büyük bir iyi niyetle her yıl, Türk Sinemasının nerdeyse Oscar'ı değerinde ödüller dağıtıyorlar.. Törenlerini de Oscar'a benzetmeye çalışıyorlar.. 2006'da 38'inci yıllarına ulaştılar ki, bu genç Cumhuriyet tarihimizde, daha da genç sinemamızda bayağı bir gelenek, ama gene de bir özentiden öteye gidemiyorlar..
Bir kere daha tatsız ve sıkıntılı bir gece yaşadık, CRR'de, pazartesi akşamı..
Bakın bu ilk ve önemli eleştirimi her yıl tekrarlamaktan bıktım..
Bir insanın kendine ve mesleğine en ufak saygısı olmazsa, başkalarından saygı, başkalarından önem, başkalarından değer beklemesin..
"Türk sinemasının en önemli gecesi" derken altını çiziyorum..
Ama benim, sahneye günlük döküntü kılıklar, blucin ve tişörtle çıkıp ödül almayı, ya da vermeyi marifet sanan, böylece entel şov yaptıklarını düşünen sinemacı kardeşlerimin bu boş vermezliği, bu umursamazlığı, bu adam yerine koymazlığı sürdüğü müddetçe bu ödüllerin zerre kıymet-i harbiyesi, zerre değeri olmaz.
SİYAD, cesareti varsa, yüreği yeterse, gelecek yıl davetiyelere "Kıyafet" şartı koyar ve bu şarta uymayanı, sinemanın feriştahı olsa, kapıdan içeri almaz.. O zaman belki, bu geceler anlam ve önem kazanmaya başlar..
İkinci rezalet, kameramanlar ve foto muhabirlerinin başı boşluğu.. Pek çok konuk o gece sahnedeki töreni değil, önünü Çin Seddi gibi kesen bir kameraman ve fotoğrafçı ordusunun çirkin, kirli, dökülen cinlerini ve popolarını izlememek için daha törenin başında salonu terk etti. Ben terk etmemek için kendimi zor tuttum. Bir yayıncı kuruluş naklen yayın yaparken, bu ordunun içeriye böyle karınca sürüsü girmesine nasıl izin verilir?.
O zaman konuk niye davet ediyorsunuz?. Yapın töreni kameralara bitsin..
Sanatçılar mesleklerine saygısız, organizasyon konukları adam yerine koymuyor.. Sonra ödül töreni Oscar olacak?..
Güldürmeyin beni..
Devam edelim..
Gecenin en büyük kusuru temposuzlukta.. Böylesine ağır, böylesine iterek giden bir filmi izlese sinema yazarları yerin dibine sokarlardı.. O zaman bu ne?.. Mikrofonu eline alan canının istediğince konuşuyor.. Ne konuşuyor?.. Boş..
Siz Oscar töreninde ödülü verenin nutuk attığına şahit oldunuz mu?..
Adayları tanıtan klipler, asırlar sürüyor sanki.. Beş aday beş dakika.. Ekrana da kuş konuyor sanırsınız.. Yahu beşini bir dakika içinde geçsen olmaz mı?.
Onu da daha ilk defasında beceremediler. Beş adaydan üçü ekrana gelebildi, ödülü de tanıtım filmi yayınlanamayan kazandı.
Sahnede kocaman bir ekran, gecede canlı yayın var.. Ama ekran en güzel sahneleri göstermiyor.. Ödülü kazanan açıklanıyor.. Sevinçle yerinden fırlıyor, koşarak heyecanla sahneye geliyor, ama yönetmen bu çok ilginç sahneleri ekrana vermiyor.. Orada anlamsız bir yazı duruyor. Az sonra olay sahneye intikal ediyor. Görüyorsunuz karşınızda.. Aa.. Ekranda bu sahneler var.. Yani gördükleriniz.
Ödül kazananların gelip gelmediği bilinmiyor. Hatta ödül vereceklerin geldiği bile tespit edilememiş.. Organizasyonsuzluk dorukta..
Atilla Dorsay son anda ödül verici aramak zorunda kalıyor..
Aslında gecenin tek başarılı adamı o.. Bunca rezillik arasında işi götürmeye canla başla uğraşıyor. Konuşması, şakaları ile birinci sınıf bir sunucu.. Ortamı düzeltmeye çalışıyor. Onun hatası da.. Aynen Oscar gibi, zarf açılana kadar kimin kazandığı bilinmiyor havası vermek için yırtınıyorlar.. Ama Atilla konuşmalarıyla her şeyi bildiğini ima ediyor hep.
İkinci sunucu Çağla Kubat dersine hiç çalışmamış.. Son anda eline verilen metinleri okuyor.. Oysa bu metinler konuşma dili.. "Konuşsun" diye yazılmış. O zaman ortaya çok yapay bir durum çıkıyor. Çağla konuşmaları okuyor.. Kendine güvenip konuşamadığı için..
Birisinin Çağla'ya "Yazı okunur, konuşma okunmaz" demesi gerek..
Ortada bir gerçek var.. Gece hiç prova yapılmadan, taşlar hiç yerine konmadan "Biz yaptık oldu" kafası ile gerçekleştirilmiş.. Her şey baştan savma..
Yazık!..
***
Gecenin starı minik konseri ile Erol Evgin.. Salonu avucunun içine aldı, kırdı geçirdi, güldürdü, dinletti..
Tamam da, Türk Sinemasının Oscar gecesinde müzik niye Erol Evgin?..
O gece film müziği dalında da ödül verildi. Aday beş filmin müzikleri çalınsa, hem o müzikler hatırlatılsa, hem de gecenin "Şov" bölümü gerçekleştirilip bir taşla iki kuş vurulsa..
Tamam da, kim uğraşacak.. O organizasyon gerektirir.
Oysa "Piyanistini al gel Erol" demek ne kadar kolay..
***
Hayatlarını eleştirerek kazanan insanların bu kadar kötü bir gece hazırlamaları ilginç..,
Terzi söküğünü dikemez, dikemez tamam da, ortada bunca ödül töreni örneği var, kopya etmeyi de mi bilmiyorsunuz beyler?..
***
Ödüller genelde hak edenlere gitti ve tahmin edildiği gibi Babam ve Oğlum sildi süpürdü. En İyi Film (Ödülü almak için niçin yapımcı, ödülün gerçek sahibi Şükrü Avşar çağrılmadı, niye adı bile anılmadı), En İyi Yönetmen (Çağan Irmak), En İyi Senaryo (Çağan Irmak), En İyi Erkek Oyuncu (Çetin Tekindor), En İyi Kadın Oyuncu (Hümeyra), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Şerif Sezer) ödülleri hep Babam ve Oğlum'a giderken, sadece Yardımcı Erkek Oyuncu'da Gönül Yarası (Timuçin Esen) araya girmeyi başardı.
Oysa Babam ve Oğlum'un bu daldaki adayı Yetkin Dikiciler, filmin en başarılı, en çok ödül almayı hak eden oyuncularının başında geliyordu.
Hemen tüm sinema yazarları Organize İşler'in görüntülerini övmek için yarışmışlar, hatta "Bu görüntüler, İstanbul'u filmin baş oyuncusu yaptı" demekte birleşmişlerdi. Ama en iyi görüntü yönetmeni ödülü, Organize İşler'e gitmedi, nasıl olduysa..