Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih'i edebi cümlelerle anlatan unutulmaz hocamızdı, Mülkiye'de.. Bazı cümleleri bütün öğrencilerinin ezberindedir. Mesela ben aradan geçen nerdeyse yarım asra rağmen şu satırlarını unutmadım..
"Tilsit'te en yüksek noktasına ulaşan Napolyon'un ikbali, Erfurt'tan itibaren bir sathı mail üzerinden idbara kayacaktır.."
Tilsit (1807) ve Erfurt (1808) birer sene ara ile Napolyon'un Rus Çarı ile Avrupa'yı paylaşma görüşmeleridir.
Hocam, bugünkü dille diyor ki, "Tilsit'te en yüksek noktasına ulaşan Napolyon'un zafer günleri, Erfurt'tan itibaren bir eğik düzlem üzerinden düşüşe geçecektir.."
Hepsi hepsi bir yılda, Avrupa'nın, dünyanın zirvesinden, Elbe sürgününe düşüşün öyküsüdür, Napolyon'un yaşamı..
Recep Tayyip Erdoğan'ın 2003'te AKP'nin seçimleri nerdeyse anayasayı değiştirecek bir sil süpürle kazanmasının ardından doruğa ulaşan zafer günleri son günlerde, dike çok yakın bir eğik düzlemden hızla düşerken, hocamı hatırladım..
Türkiye'nin İsmet Paşa dahil gelmiş geçmiş en az eleştirilen Başbakanının bu kadarına dahi tahammülü yok.. Temizlenmesi zor gaflar yapacak kadar kendisini kaybetmesi için minnacık bir eleştiri yetiyor..
Oysa bir bakın.. Karşısında siyasal bir muhalefet yok. Türk seçmeni hâlâ, AKP'nin ve onun liderinin karşısına koyacak parti ve adamı bulamadı.
Medya zaten 3.5 gazete ve bunlar başbakanı üzmemek için azami dikkati gösteriyor. Ne var ki son zamanlarda Erdoğan öyle büyük yanlışlar yapmaya başladı ki, en destekçisi kalemler bile, artık savunma güçlerinin kalmadığını görüp dokundurur oldular, mecburen..
Recep Tayyip Erdoğan, içinde olduğu durumu göremiyor ve değerlendiremiyor. Etrafında da ona yardımcı olacak kimse yok.. "Padişahım çok yaşa" deme dışında tek birşey yapmayan çevresi, Başbakanın idbara kaymasını hızlandırıyor sadece..
***
Akif,
"Tarihi tekerrürdür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsa, tekerrür mü ederdi"
demiş.. Recep Tayyip Erdoğan, Fahir Armaoğlu'nu ne bilecek?.. Ama, Akif'i bilmeliydi..
Önce şu yanlış anlamaya açıklama getireyim. Ben Menderes örneğini verdikçe, milletin aklına ihtilal ve idam geliyor.. Bu da asıl gerçeği gözlerden kaçırıyor.
Menderes'in yaşamı, halkın sevgilisi bir siyaset ve devlet adamının kendisini Hallac-ı Mansur sanmaya başlaması ile, nasıl kısa zamanda önlenemez düşüşe geçtiğinin acıklı öyküsüdür. İhtilal olmasa da Menderes bitmişti.
Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'u avcunun içine aldığı için Ordu'nun tüm desteğine sahip olduğunu sanan Menderes, bütün özgürlüklere göz dikmişti. İlk hedefi basın özgürlüğü idi. İlan ettiği sıkıyönetim ve emrindeki kumandanlarla bu özgürlüğü fiilen yok etmesi ona yetmemiş, bir de Tahkikat Komisyonu yasası çıkarak, gazete değil, onu basan matbaayı da kapama yetkisi almıştı.
Özgürlükler birer birer yok edilirken, sivil toplum örgütlerinin sessiz kalması mümkün değildi. Menderes her eleştirene kinlendi. Üniversiteleri, iş dünyasını, baroları karşısına aldı ve onlara en çirkin şekilde saldırdı. Profesörlere "Kara cüppeliler" diye hakaret etti. Özgürlüklerin baş savunucusu Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kapatmaya karar verdi.
Ama her hareketi, eylemi ve söylemi, düşüşünü hızlandırmak, sonunu getirmekten başka işe yaramadı.
Bu ülkede özellikle tek başına iktidar olan ve kendisinde giderek her şeyi yapma gücü vehmetmeye başlayanlar için, Menderes'in siyasal yaşam öyküsü aslında başucu kitabı olmalıydı. Olmadı.
Şimdi Recep Tayyip Erdoğan ile, kısaca özetlediğim Menderes'in düşüş günlerini bir karşılaştırın.
Bakalım ne benzerlikler bulacaksınız?..