Gizem'in Nice'den yolladığı mektup nasıl yankılar uyandırdı.. İki aydır Fransa'da Gizem.. Öğrenci.. İlk izlenimlerini yazmış.. Özeti..
"Her şey güzel de, insanlar nerde, burda?.."
Orada da insanlar var tabii.. Ama yaşam tarzları bambaşka.. Eleştirmek için söylemiyorum.. Öyle öğrenmişler, öyle yapıyorlar.. Belki bu yüzden bizden daha mutlu oldukları da söylenebilir.. Kendi minik dünyalarında yaşıyorlar onlar.. Oysa bizde, herkesin derdi bizim derdimiz..
Orda dostluk arkadaşlık lafta.. "Hi!.." Hepsi o..
Biz arkadaşlarımızı taşıyoruz hep.. Her yere.. Her yerde..
Yazdım daha evvel.. Yeri geldi, gene yazacağım..
***
Holly ile evlenmişiz.. İstanbul'a geliyoruz, yataklı trenle.. Sabah restoran vagonunda kahvaltı ederken sordu..
"Hangi otelde kalıyoruz?.."
"Öyle bir şansımız yok" dedim..
"O ne demek" dedi..
"Haydarpaşa'da görürsün" dedim..
Tren gara girdi ki, bizim vagona doğru üç kişi koşuyor.. Cüneyt Ağabey (Koryürek), Oktay (Nur içinde yatsın, iki gün önce ölüm yıldönümü idi, Kurtböke) ve Ali (Kocatepe)..
Arabalarını garın önüne çekmişler.. "İlle bize gideceğiz.."
"Üçünüze de gideriz, zaten üç gün burdayız, sırayı aranızda belirleyin" dedim..
Oktay ve Cüneyt Ağabey kendi yatak odalarını açtılar bize, kendileri karıları ile küçük odaya taşınırken..
***
O sabah Grand Canyon'da evlenip, San Francisco'ya uçmuşuz.. Kentin en ünlü, en de luxe, en butik oteli Top of the Mark'da kalıyoruz. Kapısından girmeye gücüm yetmez, hele o zaman.. Lufthansa davet etmiş.. Yeni evli olduğumuzu öğrenince de, en güzel süiti ayırtmışlar bize..
Körfezi ve o dünyaca ünlü Golden Gate köprüsünü tam cepheden gören odamıza girer girmez, Holly telefona sarıldı...
"En iyi arkadaşım burda.. Hemen arayayım" diye.. Beyrut Amerikan Koleji'nde birlikte okumuşlar. Yedi yıl ayni odayı paylaşmışlar. Sonra Holly Türkiye'ye gelmiş, arkeolog ya.. Kız da San Francisco'ya..
Daha sonra Holly anlattı, gözyaşları içinde.. Konuşma şöyle..
"Maria (Adı her neyse), ben Holly.. Holly!.. Hartquist!.."
"Hi Holly!.."
"Buradayız.. San Francisco'da.. Bu sabah evlendim. Şimdi Top of the Mark'ın Başkan süitindeyiz.." (Hava atmak değil, "Merak etme sana yıkılmayız" anlamına söylediğini sonradan anladım..)
"Ben de evimdeyim. Havuz kenarında güneşleniyorum.."
"Seni çok özledim.. Hemen gelelim oraya.."
"Bizim ev banliyöde.. Çok uzak.. Gelmeniz zor.."
Arkadan kocasının sesi..
"Trenle gelsinler, ben onları istasyondan alırım.."
Kadın, kocasına..
"İş çıkarma şimdi.."
Holly'ye..
"Bir dahaki gelişinde görüşürüz!.."
Ankara-San Francisco kapı komşusu ya..
Holly telefonu fırlattı elinden.. Hüngür şakır..
Benim bir insanımı düşünüyor musunuz?.. Yedi sene ayni odayı paylaştığı arkadaşı yıllar sonra çıkıp gelirse, neler yapar?..
***
Avrupa'da ve Amerika'da insan manzarasının bu olduğunu gösteren yüzlerce örnek yaşadım..
Bu yüzden çok seviyorum ülkemi, tüm geri kalmışlığına rağmen..
Benim insanım bir başka..
Benim memleketimi bir başka yapan, benim insanım..
Almanya'daki bir arkadaşım (Dr. Erdoğan Karatay), İstanbul'daki bir arkadaşımı (İlham Gencer) telefonla uyaracak.. O da yanına akordiyonunu ve kemanı ile oğlunu (Bora Gencer) alıp, Ertekin'e gelecek ve "İyi ki doğdun Hıncal" diye şarkı söyleyecekler, bana?..
Bu, dünyanın başka yerinde olur mu sanırsınız?.