(Köşemizin Ankara yardımcısı Serpil Gogen yazları Tuzla'ya gelir.. Bu defa Tuzla'nın, dahası Marmara Denizi'nin, dahası Türkiye'nin nasıl ziyan edildiğini gözlemledi ve yazdı..)
Geçen gün Yalçın Bayer'de okudum. Prof. Erol Uçer anlatmış: "Amerika'da sahillerin 15 mil içinde herhangi bir tekne denize bir poşet atarsa, uydudan izlendiği için sahil muhafaza tarafından derhal o tekneye el konulur, sahibine başta hapis cezası olmak üzere ağır para cezası verilir"..
Orası Amerika.. Koskoca okyanusa poşet atılamaz!. Cezası hapistir.. Burası? Burası Türkiye.. Depolar dolusu mazot tersaneye girmeden önce bir minik iç deniz, Marmara'nın ortasına boşaltılır.. Kimse umursamaz.. Bırakın cezayı, kimin yaptığı araştırılmaz.. Bir yanda trilyonlar harcanır, arıtma tesisleri yapılır, kanalizasyon sistemleri kurulur, "Marmara'yı temizliyoruz, temizledik" haberleri manşetlere çıkar, Mavi Bayraklar dağıtılır.. Öte yanda ayni devlet denetleyemediği, ya da bir sebeble denetlemediği için göz göre göre Marmara elden gider.. Dünyanın en güzel iç denizlerinden biri.. Belki de birincisi..
Günlerdir Tuzla, Mercan'da deniz ve sahil mazot içinde.. İlgilenen bir kişi var.. Tuzla Polis Merkezi'nden Komiser Yusuf.. Başvurulmadık yer kalmadı.. Tık yok!. Koskoca İstanbul Anakent Belediyesi'nin sadece bir teknesi varmış.. Böylece öğrendik.. Haliç'te görevde olduğu için Tuzla'ya ancak ihbardan 24 saat sonra gelebildi, yanıt olarak da, "Mazot bu kadar yayılınca yapabileceğimiz bir şey yok, bizi anında haberdar edecektiniz" dedi.. Sanki etmemişiz gibi.. Sonra yol gösterdi: "Bu aşamada tek çare, sahildeki yağı, beze emdirmektir.."
Sahil Muhafaza aynen belediye gibi donanım yetersizliğinden gelip tespit yapamıyor.. Şikâyete verdikleri cevap, "Siz sintineyi bırakan gemiyi bulun, biz gerekeni yapıp, cezalandıralım" oldu. Biz!. Yapmalıyız tabii! Teknelere atlayıp Marmara'nın ortasında tersaneye girme sırası bekleyen onlarca gemiyi tek tek dolaşarak asli görevimizi yapmalıyız.. Ki, sorumlular gerisini getirebilsinler.. "Biz sintine örneği versek, siz açıkta bekleyen gemileri tarasanız, hangisine uyuyorsa" demek istedik.. Tek tekneleri varmış.. Vakit ayırmaları imkânsız.
Deniz Temiz'le telefonda konuştuk.. En güncel yanıtı verdiler.. "Yapabileceğimiz bir şey yok.. Eskiden sintine boşaltmanın cezası 80 bin dolardı.. Tekneler çekinirdi.. Şimdi Avrupa Uyum Yasaları uyarınca cezalar 14 milyara düştü, artık caydırıcı değil.. Kimse umursamıyor.."
Sadece Komiser Yusuf bir telefonla ekibini alarak anında geldi, sahilin fotoğraflarını çektirdi, zabıt tuttu, durumu vilayete ve anakent belediyesine bildirerek görevini yaptı.
Biz mi? Merakla bekliyoruz.. Bir kıpırtı..
(Hıncal'ın notu: İstanbul'a gelirken uçak Marmara üzerinde alçalır. Aşağı bakarım ve o rezil gemilerin arkalarında nasıl kilometrelerce bir leş iz bırakarak ilerlediklerini görürüm. Benim gördüklerimi bu ülkenin resmi ve sivil toplum örgütleri görmez mi?. Bir uçak devriye uçuşu yapamaz mı?. Türk Hava Kurumu ile bu konunda işbirliği yapılamaz mı?. Yapılacak bin şey var. Ama ülkemizin damgası "Boşvermişlik" olunca..)