ANKARA'DAN yola çıkmışız, iki kız, iki delikanlı.. İstanbul'a.. Maça.. Yıl 1961.. O yıllarda kızlarla delikanlılar İstanbul'a maça giderdi ancak.. İnönü Stadı'nın oralarda park yeri arıyoruz.. Direksiyondaki kız "Şurda bir yer var" dedi.. Dediği yer boş, ama oraya gitmek için bir elektrik direği ile bir ağacın arasından geçmek gerek.. Biz, "Geçmez" dedik.. O "Geçer" dedi.. Sürdü arabayı.. Küüttt!.. Pırıl pırıl, gıcır gıcır Opel'in (O devirde araba, hele yeni araba ne demek bilen bilir..) ön çamurluğu, farla beraber darmadağın..
"Geçmezmiş" dedi.. Hepsi o!.. Zerre üzülmedi..Ya da bizim keyfimizi kaçırmamak için üzüntüsünü öyle kamufle etti ki.. Hiçbir şey olmamış gibi tamamladık günü.. Şen şakrak..
"Ayşe Nil" deyince gözlerimin önüne hep bu sahne gelir.. Nasıl soğukkanlı, nasıl rahat, nasıl neye değer vereceğini iyi bilen..
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tanıştım Ayşe Nil'le.. Ben üçte, o birde.. İkimiz de sınıfçı değil, kantinci.. Hemen her günümüz birlikte geçerdi, o dört kişilik gurubumuzla.. Harika eğlenirdik.. Sinema, tiyatro, konser, hafta sonu partileri, okul gezileri.. Bir Samsun gezimiz vardı ki..
Mülkiye o zaman en devrimci okul.. 27 Mayıs'ta başrol oynamış.. Yassıada'da duruşmalar devam ediyor.. Arada "Af" söylentileri.. İsyan edip sokaklara dökülüyoruz, Allah'ın günü "Af yok" mitingleri, yürüyüşleri..
En önde yürüyoruz.. Giderken "Hadi Ayşe Nil" diyoruz.. Orada da bozguncu değil.. Katılıyor bize.. "Af yok" diye bağıra çağıra.. Bir gün bir sınıf arkadaşı kulağıma eğildi.. "Ayşe Nil'in babası Yassıada'da biliyor musunuz?.." Yere düşüyordum.. Okul bitti.. Dağıldık, bin yere.. Ayşe Nil'in izini yıllar sonra bir kitabın kapağında buldum. Yazmaya başlamıştı. Ruhsal bir rahatsızlık geçirmiş, yenmişti. Onu yazmıştı ilk.. Kendini.. Telefonunu buldum. Konuşur olduk, ama bir türlü bir araya gelemedik.. Yaz başında aradı gene.. Körfez'in öte yakasında bir yazlık yeri varmış.. "İlle gel" dedi.. "Gelirim" dedim.. Bu hafta, öbür hafta.. Olmadı.. 10 gün evvel son kitabı ulaştı elime.. "Arayayım da, artık şu yazlık yemeğini yiyelim" dedim içimden.. "Bu hafta doluyum, haftaya mutlak" diye tarihi de belirledim..
Dün gazeteyi açtım.. Koskoca bir "kara" ilan..
Ayşe Nil Tahralı'nın ilanı..
Ah o kahrolası, yok olası, kökü kuruyası ertelemeler..
Oysa ölümün ertelemesi yok..
Yaşarken, ertelemeyin ne olur!..