NASIL sıcak, sımsıcak bir "Güneş"ti, gerçekten.. Bir kere gördüm.. İlk ve son defa.. O bir kere yetti onu yürekten sevmeme.. Bu yüzden asıl çok iyi anlıyorum, ona yıllardır sarılanların acılarını.. Hele de Erol Günaydın'ın..
Erol'un jübilesinin finalinde Güneş'i de çağırdılar sahneye.. Nasıl mahcup bir şirinlik içindeydi.. "Ben mi?.. Niye ki?.."
Tagore'un sözleri dilimden düşmez ya..
"Aleve aydınlığı için teşekkür et, ama tükenmeyen bir sabırla lambayı tutanı da unutma.."
Koluna girdim.. "Hadi lütfen.. En çok sizin hakkınız.."
Nasıl ürkek, birisi geri giden adımlarla yürüdü.. Erol kendisi için hazırlanan tahtı ona ikram edince, iyice şaşırdı..
Kocasını sevmekten başka ne yapmıştı ki o?..
Bayıldım, sevdim Güneş'i o minnacık anın içinde..
Bu sabah gazetede ölüm haberini okuyunca, içim nasıl cız etti..
En çok da Erol için üzüldüm..
Güneş'i battı..
Allah ona sabır, ona kuvvet, ona güç versin.. Sevenleri çok, pek çok.. Jübile gecesinden biliyorum.. Yüzlerce, binlerce..
Ama hepsi bir Güneş eder mi?..
Hepimiz bir araya gelsek, lambayı Güneş gibi tutabilir miyiz?.