HÜRRİYET gazetesi.. Birinci sayfa.. En tepeden kocaman bir resimli haber..
"Çeşme Alaçatı'da düzenlenen Avrupa Windsörf Slalom Şampiyonasında ikincilik kürsüsüne çıkan Çağla Kubat.."
"Dört gün süren şampiyonada çıktığı bütün yarışları ikinci sırada tamamlayan Kubat, Avustralyalı Allison Shreeve'nin ardından ikinci oldu.."
Bu iki satır arasındaki çelişkinin farkında varamadı iseniz, Hürriyet'te muhabir, servis şefi, ya da editör olma şansınız çok yüksek demektir. Bunların hiç biri fark edemedi çünkü..
Yahu Avrupa Şampiyonasında Çağla bir Avustralyalının ardından nasıl ikinci olur?. Avrupa nire?.. Avustralya nire?..
Şampiyonanın ilk günü gidip rezilliği görünce bir daha adım atmamaya karar vermiştim ya.. Kendi söylediğini sadece kendi anlayan spiker, durmadan "Avustralya" diye anons etti.
Ya ortada Avrupa Şampiyonası yoktu, ya da spiker Avusturya yerine, Avustralya deyip duruyordu. Hürriyet'in yuttuğu dolma bu..
Ben mi?.. Herşey öyle kötü, öyle başı bozuktu ki, merak bile etmedim. Yarış alanını bir daha uğramamak üzere terkettim.
Yaşamdan Dakikalar'ın bu sezondaki son programında, Nebil, Haşmet'le bana, "Yedikleriniz içtikleriniz sizin olsun.. Gördüklerinizi anlatın" deyince, güldüm..
"Bir şey görmedik ki.. Görmek için gittiğim şey, fiyasko idi. Anlatacak tek satırım yok.. Geriye sadece yediklerim ve içtiklerim kaldı" dedim. Bakın "Bu içtiklerim" lafı, lafın gelişi değil..
Urla'da bir Adres var ya.. "İlle de gidilmeli" ya benim defterde..
Oraya gitmek üzere, Haşmet'in favorisi Alaçatı Köşe Kafe'de buluştuk ilk.. Harika bir yer.. Hele kurabiyeleri..
Havaya mı girdim ne?.. Güven "Frozen margarita" deyince, "Bana da" demişim.. Geldi.. Hafif alkollü buz.. Harikaydı..
Oradan Urla'ya.. Adres'te, kuzu çevirme işi enfes mezeler ve o uzun sigara börekleri ile başlıyor.. Ağbimin olduğu masada Yeni Rakı içilir.. Şarapçı Özcan bile döndü.. Sıra bana geldi.. "Her zamanki gibi, diyet kola" diyeceğim garsona.. Ağzımdan "Bana da rakı" çıkmaz mı?..
Masada tüm başlar bana çevrildi.. Ölüm yok ya sonunda.. Bir duble içeriz işte..
En başta Kedi Murat, durmadan "Haydi" diye kalkıyor kadehler.. Ben de kaldırıyorum tabii..
İkinci dublede ben de başladım "Haydi" lere.. Dört duble içtik iyi mi?..
Ama bende tık yok.. Sanki gazoz içmişim..
Ağbimin bardak her dolarken bana endişe ile baktığını görüyorum..
Ertesi gün otelin terasında oturuyoruz..
"Sen hain bir yalancısın" dedi, bana.. "Bunca yıl gizli gizli içip, millete 'Kullanmam' yalanı attın.. Hayatında içki içmemiş biri, dört dubleyi ard arda devirince, zurna gibi olur, ya delirir, ya sızar.. Sen geldiğin gibi çıktın Adres'ten.."
Vallahi ne olduğunu bilmem.. Bildiğim, bana rakı diye beyaz bir su içirdiler o zaman..
Geçen gece Sortie'de yemek yiyoruz, Reha Muhtar, Erol Kaynar, ben.. Olayı anlattım. Erol ısrar etti.. "O zaman bir duble de burda iç" diye.. "Yok" dedim, "Ben içki kullanmam.."
Kullanmam, çünkü lanet şişede durduğu gibi durmuyor.. Bakın, Reha ona naklettiğim anekdotu nasıl piç etmiş..
Savaş bunu fena sopalamıştı ya "Yalnız yatıyorsan, sigarayı niye bıraktın" diyerek..
"İşte Savaş'a cevap" dedim. Dün yazmış, "Hıncal ağbi dedi" diye.. "Yatakta sigara içmeyiniz, siz de kül olup yere dökülebilirsiniz!.."
Yahu bu kadar sıradan bir lafı ben niye edeyim..
Bir benim söylediğime bakın.. Bir de Reha'nın dumanlı kafasında kalana..
"Yatakta sigara içmeyiniz. Yere dökülen, sizin külünüz olabilir.."
İçtiklerimiz bu.. Yediklerimiz?.. Yarın!..