ÇİNİ ve tezhip.. Geçmişi Uygurlar'a kadar giden ama elimizdeki ilk örnekleri Selçuklular'dan kalma iki sanat dalı.. Son örnekleri de, Türk İslam Eserleri Müzesi, İbrahim Paşa Sarayı'nda sergileniyor.. Sıtkı Usta'yla Dr. Münevver Üçer'in 15 Mart'a kadar sürecek müthiş sergisinden söz ediyorum. Yapıtlar ayni iki tema etrafında toplanmış. Tuğra ve lale.. Çinide ve kağıt üzerinde..
Sıtkı Usta, dünya bilir, gerçek bir ustadır.. Her yeniliğe açıktır, cesurdur, her sergisinde mutlaka bir ilke imza atar, eleştirilere rağmen elini taşın altına koyar, ama başarır, hep başarır..
Renklerle oynar, desenlerle oynar, formlarla oynar.. Mutlaka sınırları zorlar..
Bu kez, yıllardan beri karşılıklı tartıştığımız bir meseleye el atmış.. Özellikle duvar panolarında, panonun sınırı, motifin ya da formun sınırı olmuş.. Yani, balık ya da kuş, kare ya da dikdörtgen bir çini zemin üzerine resmedilmek yerine, balık ya da kuş biçiminde kesilmiş zemine resmedilmiş.. Mozaik bordürlü balığa bayıldım. Kuş da, lale de inanılmaz.. Sefertaslarını ilk kez görüyorum. Lengerler müthiş.. Sıtkı Usta serginin bir bölümünde İstanbul'da, eserlerinin yanında olacak.. Hoşsohbetini paylaşmak isteyenlere duyuru..
Tezhip deyince "yazının giysisi" diye tanımlayanlar doğru tanımlamış.. Yüzyıllar boyunca yapılan mükemmel örnekleri sadece kitap sayfalarını süslemiş. Levhalar bile Cumhuriyet dönemi ürünü.. O muhteşem teknik, o zarafet, ustalık, sabır halka ulaşamamış bir türlü..
Yıllar önce, İlahiyat Fakültesi'nde tezhip derslerine devam ettiğim günlerden bugüne bir konu hep aklımı kurcalar.. Asırlarca en mükemmel örnekleri zaten yapılmış olan bu sanat dalı, niçin çağdaş bir yorumla biraz daha resme benzetilip kullanım alanı biraz daha genişletilmez de, eskinin yeni kopyalarını yinelemekle sınırlandırılır? Tezhibin katı kuralları ve yasakları "Ben yaptım, oldu"yla geçiştirilemez, tabii! Ama yeterli bilgisi, görgüsü, kültürü, sabrı, yeteneği, ehliyeti olan birisi, geleneğe zarar vermeden, niye çıkmaz da bu sanatın evrenselleşmesi yönünde bir adım atmaz?
İşte o adım atılmış! Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları eğitimi almış, bu konuda doktora yapmış bir uzman, halen ayni fakültede öğretim üyeliği yapan bir usta el, Dr. Münevver Üçer, badem biçimli İstanbul lalelerini hüsnühatla ayni tuvale alıp, kâh tarayarak, kâh tezhiple bezeyerek muhteşem tablolar yapmış.. Hollanda lalelerini adeta uzanıp tutacaksınız! Bakmaya doyamıyorsunuz.. Neredeyse bir "grafik" şaheseri olan "Sonsuzluk"un insan elinden çıktığına inanamıyorsunuz. Zarafet, estetik, teknik bu kadar mı mükemmel olur?
Ya Hüseyin Gündüz'ün perspektifli hatları?
Böyle bir sergiyi sadece İstanbul'la sınırlamak haksızlık.. Ankara, İzmir, mutlaka dolaşmalı..
***
Açılışta müthiş bir haber duydum.. Yıllar önce yok olmuş, badem biçimli, ok yapraklı İstanbul lalelerinin tohumu ıslah edilmiş, yetiştirilmeye başlanacakmış.. Cengiz Özdemir'in "Doğu'nun Işığı Lale" belgeselini alın, lalenin Altaylar'dan başlayan masalımsı serüvenini izleyin.. İstanbul lalesini görün.. Ayrıca Turhan Baytop'un Kültür Bakanlığı Yayınları arasında basılan "İstanbul Lalesi" adlı bir eseri de var.. Meraklılarına.. serpilgogen@hotmail.com