Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz, Serpil'in yazısının çıktığı gün aradı.. "Serpil Hanım'dan, uğradığı muamele yüzünden özür dileriz. Soruşturma yapılması için derhal emir verdim.. Uyarı ise uyarı, eğitimse eğitim.. Ne gerekiyorsa yapılacak, bir daha böyle tatsız olayların gerçekleşmesi önlenecektir." Serpil'in yazısını gazeteye koyarken, Sevgili Dostumun tepkisinin bu olacağını biliyordum. Beni yanıltmadığı için ayrıca sevindim. Teşekkürler, Ercüment Yılmaz!..
Biz bu sütunlarda başından beri polisle halk arasındaki uçurumun kapanması savaşını veriyoruz.
Bunun yolu bilinçten geçiyor.. Polisin, halkın polisi olduğu bilincinden.. Oysa bizim polisimiz, belki de yıllanmış gelenekler, görgüleri ve aldığı eğitimle, Atilla Gökçe'nin çok hoşuma giden deyişi ile "Hassa Polisi" gibi davranıyor.. Yani sadece devletin ve kendi büyüklerinin polisi..
Ankara Devlet Operası'ndaki galada, davetliler arasında bulunan ve geceye yalnız giden bir kadın olan Serpil'e reva görülen insanlık dışı muamelenin altında bu bilinç yatıyor..
O gece oraya gelen devlet büyüklerini rahat ettirmek, onların arabalarından rahat inip, binaya rahat girmelerini sağlamak için halkı, üstelik o geceye davetli olan halkı ezmek, onlara hayvanlara reva görülmeyecek muameleyi yapma bilinci. Bakın, Washington'da, Amerika Başkanı'nın himayesinde verilen bir akşam yemeğine gittim. Başkan da gelecekti. Beni getiren araba, binanın önünde durdu. İndim.. Birkaç dakika sonra başkanın yürüyeceği kırmızı halının üzerinden ağır adımlarla etrafı seyrederek içeri girdim.
Amerika Başkanı dünyanın en iyi korunan adamıdır. O gece de korunuyordu. Etraf CIA ve FBI'ın en mükemmel ajanları ile dolu idi mutlak. Ama ben hiçbir şey hissetmiyordum.
Mesele de buydu zaten.. Almanya'da maça gittim. Stada giriş çıkış rahat olsun, stada yaklaştıkça yoğunlaşan halk topluluklarını arabalar rahatsız etmesin diye, araba ile stada bir kilometreden fazla yaklaşmak yasaktı. İndik ve yürümeye başladık. Baktım yanımda Alman Şansölyesi (Başbakanı yani) de yürüyor.. Benim gibi kurala uymuş, bir kilometre mesafede inmiş, geri kalan yolu, halkı ile omuz omuza, onların içinde yürüyor..
Korunmuyor mu sanıyorsunuz?.. Güldürmeyin beni.. Ama korunduğunu etrafta hisseden yok. Şansölye tam bir halk adamı .. Halkın parçası.. Ayrıcalığı yok. Farkı yok.. İçlerinde..
Recep Tayyip Erdoğan'ın da geleceği bir basketbol maçına gidişte yaşadıklarım, AKP devrinde de durumda değişen bir şey olmadığını gösterdiği için ben bu dönemde de devlet büyüklerinin katılacaklarını bildiğim organizasyonlara gitmiyorum.
Başbakan Ankara'dan uçakla geliyordu, maç Ataköy'de idi. TEM yolundan E5'e girdik, havaalanı kavşağından ki, yüzlerce polis, onlarca polis arabası..
Ataköy çıkışına geldik ki, yolu trafik kesmiş. Kimseyi içeri sokmuyorlar. Evleri Ataköy'de olanlar var.. Kadın direksiyonda "Peki ben evime nasıl gideceğim" diye soruyor, yolunu kesen polise..
İşte polisi halktan koparan, nefret sebebi olan tavır..
"Bana ne?.. Ben emir kuluyum.. Sokma dediler, sokmam.."
Suçlu emri verenler.. Tamam.. Ama o polisin hiç değilse kalpten, o kadının yanında olması gerekmez mi.. Daha insancıl, daha yardımcı, daha yol gösterici, belki teselli edici, özür dileyici olamaz mı?.
Hayır..
"Yasak dedik hanım.. Hadi gazla.. Nereye gidersen git!.."
Biz gazeteciyiz ya.. Yollar açıldı.. Bomboş Ataköy yollarından geçip salonun kapısına geldik ki, Vali ile Emniyet Müdürü el pençe bekliyorlar .. Yollarda perişan olan, Ataköy'de yaşadıkları, ya da ellerinde maç biletleri olduğu halde civara yaklaştırılmayan vatandaşın sorunlarına çözüm getirecek asıl kişiler, görevlerini Başbakan Teşrifatçılığı ile sınırlayıp, öylesine bekliyorlar.. Halktan onlara ne?.
Nasıl üzüldüm, nasıl yıkıldım, nasıl nefret ettim her şeyden.. Ercan'a "Dön" dedim..
"Lanet olsun maça.. Eve dönüyoruz.."
Ukrayna maçının gecesi Fener Stadı'nın etrafında olanlarla ilgili aldığım şikâyetler dağ olur.. Gene Başbakan geliyor ve gidiyor diye polis, stad civarında oturan ve Kadıköy'de yaşayanlara kan kusturmuş..
Kadın "Evim şurası" diye stadın tam karşısındaki binayı gösteriyormuş.. 50 metre.. "Gidip çocuklarıma yemek hazırlamam gerek" diye yalvarıyormuş polise.. Atilla anlattı. "Nuh var, peygamber yok.." "Ben emir aldım, bırakamam.. Giremezsiniz.." dediği yol, otobanın Kadıköy çıkışı..
"Buraya stad olur mu?..Bu gecekondu" diye bas bas bağırma sebeblerimden biri.. Her maç günü, Kadıköy, Moda ölüyor .. Hele Başbakan falan gelecekse, tümden ölüyor. Gazeteci arabalarının vızır vızır geçtiğini gören Atilla müdahale etmiş polise.. "Yahu arkanı dön, bir an görme ne olur.. Zavallı kadın geçsin.."
Şimdi bu vatandaş bu polisi sever mi?..
Sevmezse, yardımcı olur mu?.. Olmazsa, polis başarılı olur mu?.
Çarşamba gecesi Ali Kırca atv Ana Haberlerini "İstanbul dağbaşı oldu" diye açtı. Bir kadını şehrin göbeğinde kaçırıp, tecavüz etmişlerdi. Dün Sabah "Korku kenti İstanbul" manşeti ile çıktı.
İstanbul'da asayiş iflas etmiş. Yılbaşı gecesi Taksim ve Nişantaşı kapkaççılık, yankesicilik ve sarkıntılık cenneti .. Herkes kendi malının, ırzının peşine düşmüş, çünkü görünürde polis yok.. O gece oralarda on binlerin toplanacağı bilinirken, önleyici vasfı büyük resmi kılıklı polis devriyeleri "Biz buradayız ha.. Ona göre" diye ortada dolaşmıyorlar. O bile düşünülmemiş. Halkın arasında duruma anında el koyacak sivil polisler de kol gezmiyor. Cüzdanını, telefonunu kaptıran vatandaşlar güç bela polise ulaştıklarında "Elden ne gelir.. Bir bardak soğuk su için" tarzında yanıtlar almışlar..
Çaren yoksa.. Önlem alamıyorsan.. Suçluyu da bulamıyorsan, o zaman niye varsın?.. Polisin vücut sebebi nedir?..
Hassa polisliği mi?.. "Savulun Başbakan geliyor.." Sade o olsa iyi.. "Bakan geliyor.. Vali geliyor.. Emniyet Müdürü geliyor.." Devletten biri geliyor.. Patronları geliyor.. Polis aslan kesiliyor..
Hassa polisi ya!.. Kimse bana "Başbakanın, ötekilerin bu uygulamadan haberleri yok" demesin.. Geçtikleri bomboş otoyolları da görmüyor, "Nerede buranın halkı" demiyorlar mı?.
Bal gibi biliyorlar, halkın nasıl ezildiğini. Başbakan, karlı açılışta kendisine ikram edilen sahlepi, televizyon kameralarının önünde, karşıda titreyen vatandaşa yollayıp sempati toplamayı biliyor da, bomboş yolları görünce "Nerde benim halkım" diye merak etmeyi mi bilmiyor?.
Ercüment Yılmaz'ın tavrı, dilerim tüm emniyet müdürlerine örnek olur.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da kendi adına yapılan bu acımasızlığa artık çözüm bulmak zorundadır. O, halk adamı olmayı başarırsa, daha alttakiler de mecburen uyarlar.
Halk için var olanlar, halkı ezmemeliler!.