Hüseyin Özer İstanbul'daydı hafta başında.. Sofra'da buluştuk gene.. Tarlabaşı Caddesi'nin girişindeki bu restoranın hamurunda tuzum var. Hüseyin ile Funda'yı ben tanıştırdım. Ortak özellikleri.. "Para değil.. İtibar.." Funda, Sofra'yı önce Cartoon Otel'in giriş katında açtı. Otel lokantası gibi oldu, olmadı. Sonra terasa taşıdı. Ayrı giriş, ayrı dışardan asansör yaptırdı. Sonra bir cam fanus içinde dekorasyon.. İstanbul ayaklarınızın altında.. Hüseyin lezzeti de masada..
Nasıl gurur duydum.. Pazartesi en ölü günüdür, İstanbul gecelerinin. Hareket salı başlar.. Sofra London tıklım.. Yarıdan fazlası da yabancı.. Bir İspanyollar masası vardı mesela, uzun..
Taksim Meydanı'na bakarken içim sızladı.. Hâlâ loş.. Hâlâ ıssız.. Hâlâ kapkaççı, tinerci takımına terk edilmiş gibi.. Oysa dünyanın en güzel meydanı olabilir.
Turizm Bakanı Erkan Mumcu söz vermişti.. "Times Square, Picadilly Square gibi olacak, merak etme.. Şu yerel seçimler bitsin. Kadir Topbaş gelsin, göreceksin.." Aslında Topbaş'dan da çok umutluydum bu konuda.. Mumcu'ya "Taksim Meydanı'nı ışık cenneti yap.. Ayazağa Kültür Merkezi'ni de bitir, Taksim Meydanı'nın ortasında elini öperim" dedim.
Ben sözümde duruyorum. Ama Taksim Meydanı da, Ayazağa harabeleri de durduğu yerde duruyor hâlâ..
Belediyenin adamları meydanı aydınlatma savaşı vereceklerine tek tük ve hasbelkader yanmış neonları söndürmek için uğraşıyorlar, hâlâ..
İstanbul ille köy olacak ya!..