Kraliçelerinin Harp Gemisi Bounty'de isyan İngiliz tarihinin öyle ilginç olaylarındandır ki, defalarca filme çekilmiştir.
Çocuk, minicik çocukken izlediğim ilki ve eleştirmenlere göre en güzelinde geminin zalim ve sadist kaptanını Charles Laughton Oscarlık oynamıştı. Kaptana isyan eden gemiciyi de, unutulmaz Clark Gable..
Sonra çok iyi hatırladığım çekildi, 1962'de.. Bu defa Marlon, büyük Marlon, eşsiz Marlon Brando idi, isyancı tayfaların lideri Fletcher Cristian.. Yardımcısı da Richard Harris..
Sonra bir daha çekildi, 1984'te.. Bu defa Mel Gibson oldu, Christian.. Kaptan Anthony Hopkins'ti.. Tayfalar arasında da, daha sonra Oscarlar alan, Daniel Day-Lewis, Liam Nesson vardı. Baş yargıç da, emsalsiz Laurence Olivier..
Olay ne kadar önemli, oyunculardan anlayın..
İsyanın cezası, hele savaşta ölüm.. Ama isyancı tayfaları İngiliz Harp Divanı asamadı. Sadist Kaptan isyanı o kadar haklı kılmıştı ki.. Ama beraat da ettirmedi tabii. Bir anlaşma yaptılar.. Christian ve arkadaşları Birleşik Krallık'ı terk edecek ve bir daha gelmeyeceklerdi.
Christian ve isyancı tayfalar bir gemiye bindiler. Önce Tahiti'ye gittiler oradaki sevgililerini yanlarına aldılar, tekrar denize açıldılar. Okyanusun ta göbeğinde, Peru ile Yeni Zelanda'nın tam yarı yolunda, ıssız, haritalarda bile olmayan bir ada buldular, adını Pitcairn koydular ve oraya yerleştiler.. Yıl 1789!..
Yıl 2004.. Ve bu Pitcairn adası haftalardan beri dünya medyasının dilinde..
Niye?..
Adada 47 kişi yaşıyor.. Yol yok.. Elektrik sadece sağlık için.. Minik bir jeneratör.. Telefon yok.. Evlerde su yok.. Isınma odun sobası..
Belediye Başkanı Steve Christian.. Evet o.. İsyancı Fletcher'in beşinci göbek torunu.. Ayni zamanda postane müdürü.. Ayni zamanda dişçi.. Diş çekiyor.. Ayni zamanda röntgenci..
Geçim.. Tarım.. Ektikleri, biçtikleri, topladıklarını ayda bir gelen gemiye veriyor, karşılığında ihtiyaçlarını alıyorlar.
Tarım, bizdeki gibi değil.. Ora tarlalarında kadınlar değil, erkekler çalışıyor.
Gelen giden yükleri mavnalarla gemiye götürüp getirme en ağır, ama en hayati iş, onu da erkekler yapıyor..
Peki kadınlar ne işe yarıyor?.. İşte dünyanın haftalardır tartıştığı tam da burası..
Kadınların işi çok başka..
Okyanusun ortasındaki bu ıssız ada insanlarını Tanrı ile buluşturmak, oraya kilise yapmak için bir rahip gelir bir gün ailesi ile.. Bir süre sonra da İngiltere'ye döner.. Döndüğünde gazetecilere, küçük kızının bir ada sakini tarafından kandırıldığını ve ırzına geçildiğini anlatır..
8 sene önce.. Ve Birleşik Krallık derhal rahibin namusunun peşine düşer, adaya sorgucular yollar.. 8 yıl önce adadakiler, sonra adadan göçenler sorgulanınca..
Durum aynen ortaya çıkar ki, Adanın erkekleri, burada yaşayan kadınlarla, canları istediği zaman, nerede, nasıl olduğuna bakmaksınız sevişiyorlar.. Kadın dediğin, büluğa erdiği an.. 11 yaşında başlıyor kızlar, erkeklerin koynuna girmeye.. Şikâyet eden yok.. Etse aldıran yok.. Adada yaşam tarzı böyle belirlenmiş..
"Polonez adalarında serbest aşk zaten biliniyor.. Bir de ıssız adada doğal yaşam tarzı bu" savunmasına karşı, Birleşik Krallık Savcıları "Hayır, bu kuvvetlinin zayıfı ezmesidir" dediler.. Adada yaşayan tüm kadınlar, erkekleri lehine şahitlik ettiler.. Geçen hafta sonu dünyanın merakla beklediği karar açıklandı...
Bütün erkeklere değişik ağır hapis cezaları..
Ama erkekler hâlâ dışarda.. İki sebebten.. Onları hapsederseniz, adada yaşam durur. Çünkü her şeyi onlar yapıyor..
İkincisi.. Asıl önemlisi..
Ada halkı, Pitcairn'de Birleşik Krallık hükümranlığını reddetti.. "Burada İngilizlerin mahkeme kurma ve yapma yetkisi yoktur" dediler.. Bu iddia 2005 yılında Yeni Zelanda Yüksek Mahkemesi'nde karara bağlanacak..
O zamana kadar..
Vallahi o zaman kadar daha neler olur bilemem..
Bildiğim.. Marlon'un torunları işlerini bilirler..