Kimbilir kaç yıl geçti aradan ve ben kimbilir kaç kez yazdım bu anekdotu.. Gene bir maç için yolumuz Norveç'e düşmüş.. Dünya şirini bir kent, Oslo sokaklarında dolaşıyoruz, Coşkun Ağabey (Özarı) ile..
Bana döndü bir ara.. "Hıncal unutma" dedi, "Bir ülkenin uygarlık düzeyi, kaldırım yüksekliği ile ters orantılıdır.."
"Yani kaldırım ne kadar az yüksekse yoldan, ülke o kadar uygardır" diyor..
Oslo'da kaldırım yüksekliği belli belirsiz.. Birkaç santim.. Niye..
Çünkü o kentin sokaklarında, yaşlılar, çocuklar, bebekler, sakatlar da dolaşıyor.. Onların kaldırıma çıkış ve inişleri sorun olmamalı..
O sıralar İstanbul'da hemen bütün kaldırımlar yeniden ele alınmış.. Yükseltiliyor.. 30 santim falan kaldırım yapılıyor.. Sert köşeli koca koca nerdeyse kayalar diziliyor yolların iki yanına..
Peki İstanbul'da yaşlı, İstanbul'da çocuk, bebek, İstanbul'da sakat yok mu? Yardımsız nasıl inip çıkacaklar?.. Onlar var da.. İstanbul'da bir başka şey daha var ki, belediye o yüksek kaldırıma tırmanmak zorunda kalan, her defasında düşme tehlikesi geçiren, yaşlıları, çocukları, bebekleri, sakatları düşünemiyor..
Uygarlık adına ayıp değil sadece.. Üstelik de fevkalade çirkin bu görüntüyü kendi eli ile kentin tüm sokaklarına yayıyor..
İstanbul'da saygısız, İstanbul'da acımasız insanlar var.. Bunlar için kaldırım park yeri.. İnsanlar nerden yürürlerse yürüsünler, onlara ne?..
Bunlarda insana saygı, sevgi yok.. Vicdan yok.. Kurala uymak ne kelime?.. Ceza korkusu?.. Güldürmeyin beni.. İşte bu yüzden belediyeler, belki iki araba çıkamaz, iki yer boş kalır diye, kenti bu çağdışı, bu uygarlık dışı görüntüye mahkum ediyor.. Kaldırımlar alabildiğince yükseltiliyor ki, arabalar çıkamasın..
***
Cuma günü gazeteden çıktık.. Arkadan dolaşıp, yeni açılan geçitten dönerek Etiler yoluna gideceğiz.. Gidemiyoruz.. Önümüzde bir minibüs, park etmeye uğraşıyor.. 34 VS 8556!.. Tam yan durduğu için zaten daracık yolu kapamış, geçmek mümkün değil.. Arkamızda bir kuyruk oluşmaya başladı. Böyle zamanda hemen kornaya basar benim insanım bilirsiniz.. Bir de gürültü kirliliği.. Kıyamet..
Adam geri basıyor, kaldırım yüksek çıkamıyor. Az ileri alıyor, bir daha.. Bir daha.. Bir daha..
Kaldırım yüksek.. Yol dar.. Ayni anda sol arka ve sağ ön tekerin kaldırıma çıkması gerek.. Ercan "Mümkün değil, bu durumda çıkamaz" diyor..
İndim yanına gittim. Genç ve görünüşüne bakılırsa "Uygar" bir delikanlı.. Uygarlık direksiyona oturana kadar bu ülkede..
"Kardeşim çıkamıyorsun işte.. Bak arkada bir tren oluştu nerdeyse.. Şu ileri boşluğa al, ya da dön bir tur at ki, yol açılsın. Sonra gene denersin" dedim.. Bakmadı bile yüzüme.. Bıraktı arabayı koştu.. İlerde bir garaj var. Onun kapısını vuruyor "Açın.. Açın" diye.. Hayret ve dehşetle bakıyorum.. Yol kıyamet.. Sandım ki, açtırıp garaja girecek.. Yok canım.. Oradan adam çağırıyor.. Kaputun üzerine oturtacak.. Ön taraf ağır olursa çıkacağını sanıyor.. Oturttu.. Nasıl zorluyor, freni, debriyajı.. Ortalığı dumanlar, kesif bir lastik yanığı kokusu sardı.. On dakikayı geçti, adam hâlâ inat ediyor, düşünebiliyor musunuz?.. Kaldırıma park yasak.. Yasak dinlenmeyecek herkes biliyor, bu yüzden kaldırım yüksek ve böyle sert köşeli yapılmış.. Buna rağmen, delikanlı inat ediyor..
Altındaki arabayı öldürüyor, arkasındaki yolu tıkıyor, kimbilir ne acelesi olan onlarca kişinin yolunu kesiyor.. Onlar da öfkelerini korna çalarak açığa vurduklarından, çevrede oturanlar da gürültü kirliliği kurbanı oluyorlar.. Manzarayı düşünebiliyor musunuz?..
Ve de düşünebiliyor musunuz, İngiltere, Fransa, Almanya, Amerika'da birisi bunu yapabilir mi?. Yapmayı aklına getirebilir mi?..
Yapsa biter.. Resmen biter.. Ehliyetini alırlar, ocak söndüren para cezası verirler, hatta bir de mahkemeye gönderip, hapsini isterler..
Batılı, hani girecekmişiz ya AB, orda yaşayan uygar adamdır. Uygarlık saygıdır. Başkalarına ve kurallara saygı.. En önemlisi kendine saygı.. İkincisi orada yasalar ve uygulamalar adamı uygar olmaya zorlar.. Amerikalı, İngiliz, Fransız ve Alman böyle bir şey yaptığı zaman başına ne felaketlerin geleceğini bilir.. Bir de "Mutlak yakalanacağını" bilir.. Bizde ne caydırıcı ceza var, ne de yakalanma endişesi..
Bu yüzden, işte böyle canının istediği kadar oynar, kentiyle, kentlisi ile..
İstanbul'a 30 santimlik kaldırım yetmez.. En az 50 santim olmalı ki, bu uygarlık dışı varlıkların önü alınsın..
Ceza korkusu.. Yakalanma korkusu mu?.. Güldürmeyin beni.. Bizim ülkede öyle şey var mı?.. Polisten, hele "Trafik polisinden çekinme" diye bir şey kaldı mı?.