Hamzakoy Oteli'nin önü boydan boya bir halk plajı.. Açık.. Parasız.. Tertemiz.. Pırıl pırıl.. Yolla plaj arası ince bir park olarak düzenlenmiş.. Kafeler, çay bahçeleri falan var..
Bu dünya şirini kasabadaki ilk ve son sabahımızda, bu çay bahçelerinden birinde bekliyoruz Belediye Başkanı Cihat Bingöl'ü..
Bingöl örnek bir halk adamı.. Küçücük bir kasabada harikalar yaratmış, aslında neredeyse olmayan imkânlarla.. Halkı başarısının farkında.. Gene neredeyse olmayan bir ANAP'tan seçilip gelmesi bunun kanıtı..
Yaptıkları ile sevdirmiş kendisini Gelibolu halkına.. İnandırmış.. Üst üste kazanan o aslında, parti falan değil..
Yan yana yürürken hissediyorsunuz insanların başkanı ne kadar sevdiklerini..
Fazla vaktimiz yok.. Yarım gün.. Akşama İstanbul'da olmak için, öğleden yola çıkmamız gerek.. Hızla bize, Gelibolu'nun içinde birkaç yer gösterecek..
İlk yazıda anlattığımız Piri Reis müzesini en sona bırakıp yola çıktık.
İlk durağımız, Mevlevihane.. 1656'da yapılmış.. Sonra harab olmuş.. Bingöl tepeden tırnağa restore ediyor.. Muhteşem bir bina.. Dışarıdan baktığınızda üçgen çatılı bir dev yapı.. İçine girdiğinizde olağanüstü bir kubbe..
Yani içi başka.. Dışı başka.. Saray Mimarı Mustafa Ağa böyle düşünmüş..
Binaya ön cepheden iki yay merdivenle giriliyor. Yan cephelerde ise düz ayak kapılar var.. Mevlevihane bahçesine girişine de iki muhteşem kapı yapmış, Mustafa Ağa..
Rumeli'de benzeri olmayan bu harika yapının bahçesine askeriye zamanında bir baraka kondurmuş.. Bahçe kapılarından biri o tarafta kalmış.. Bakarken içim el vermedi.. Böylesine bir tarih anıtının yanında bu külüstür baraka..
Gelibolu'da yer çok.. Ordu o barakayı istediği her yere kuracak güçte.. Bahçe boşaltılmalı.. Eşi, benzeri olmayan bu Mevlihane o iki görkemli bahçe kapısından girilerek, çepeçevre bahçesi ile eskisi gibi kucaklanarak, turizme, sema gösterilerine ve ziyaretlere açılmalı..
İkinci durak, Namazgâh!.. Hayatımda ilk defa açık hava camisi gördüm.. 1407'de yapılmış.. Deniz tüfekçi erleri, Azepler sefere çıkacakları zaman burada toplu halde namaz kılarlarmış. Kocaman bir meydan.. Denize bakan yamacın kenarında mihrap var. Nasıl güzel bir mihrap bu.. Harap halde iken, Gelibolu Turizm Derneği ve Müftülüğü işe el koymuş.. Biz gittiğimizde ellerinde fotoğraf makineleri, turist doluydu.
Babaları padişah katibi olduğu için Yazıcıoğlu denen iki kardeşten Mehmet, Gelibolu'nun en ünlü ve en saygın yatırı.. Gene Gelibolu'daki Çilehane'de yedi yılda yazdığı Kitab-ı Muhammediye, Evliya Çelebi'ye göre, zamanında Rumeli'de el yazması en çok çoğaltılan ve en çok okunan kitapmış.. Yazıcıoğlu Mehmet, "Bu kitap mutad haricinde menzilinden dışarı çıkmasın" diye vasiyet ettiği halde, Vakıflar Genel Müdürlüğü 2 Dünya Savaşı'nı bahane ederek, orijinal el yazması eseri Ankara'ya nakletmiş.
Gelibolu şimdi bu kitabı, geri istiyor, haklı olarak. Türbede, sandukanın yanına koymak için.. Bir defa vasiyet. İkincisi kitap Gelibolu'nun.. Ankara'nın değil.
Kitab-ı Muhammediye'nin bir de anekdotu var. Mehmet İrdesel'in yöreyi çok iyi anlatan kitabında okudum..
Yazıcıoğlu eserini bitirdiğinde, onay için İstanbul'a, Şeyhülislam'a yollar.. Kuryeye de bir mühürlü mektup verip der ki, "Şeyhülislam kitabım hakkında konuşursa, bu zarfı ona ver.."
Şeyhülislam kitabı alınca kuryeye "Gelibolu sahil şehridir. Burada çok balık yenir. Çok balık yiyen kişinin de aklı noksan olur.." der.
Kurye hemen koynundan mühürlü zarfı çıkarır. Şeyhülislam mührü kırar, açar ve okur.. "Vallahi balık yemedim.." Şeyhülislam Yazıcıoğlu Mehmet'in nasıl bir keramet sahibi olduğunu o anda anlar ve kitabı saygı ile onaylar..
Türbe ve Çilehane duruyor ve hem de nasıl ziyaret ediliyor.
Hallac-ı Mansur Türbesi'ne Gelibolu'da rastlamak tam bir sürpriz oldu. "Enel hak" dediği için derisi yüzülerek öldürülen bu İslam bilgininin cesedi Bağdat'ta yakılarak külleri nehre atılmıştı. Esas türbe bu yüzden Bağdat'ta.. Ama yedi yerde türbesi varmış.. Mehmet İrdesel "Bu türbeler aslında onun adına yapılmış makamlardır" diyor. 1971'de onarılan türbenin de ziyaretçisi bol..
Kasabada bir Fransız, bir de Rus mezarlığı var. Fransızlar Kırım Savaşı'ndaki müttefiklerimiz. Gelibolu ilk durakları. Oradan Kırım'a gitmişler.. Ruslar, 1917 Devrimi'nden sonra ülkeden kaçan Beyaz Rus Wrangel Kolordusu..
Bu askerlerle fakir Gelibolu halkının içten ve dost ilişkisi üzerine yığınla hikâye var. Anlat anlat bitmez..
Aslında Gelibolu öyle bir günde, iki günde gezilecek yer değil.. Görecek, anlatacak o kadar çok şeyi var ki..
Dikkat buyurun, Çanakkale Savaşları'ndan tek kelime etmedik daha.. İlk fırsatta Gelibolu'ya gideceğim.. En az bir hafta kalacağım ve her tarafı gezeceğim..
Daha fazla merak edenlere, Mehmet İrdesel'in gerçekten çok güzel yazılmış Gelibolu ve Yöresel Tarihi kitabını tavsiye ederim..
(0 286 566 33 90).