Lübnan'ın ne tarafındansın" dedim, Charly Ghozayel'e.. Yakın tarihin en acı iç savaşlarından birini yaşamış ülkesi.. "Ortadoğu'nun Paris'i" denen bir güzellik ve modernlik merkezi iken, nerede ise taş üstünde taş kalmamacasına yıkılmış, on binler ölmüştü, bir kavşakta karşı karşıya gelen iki arabanın birbirine yol vermeyişi sonunda başlayan kavganın, yıllardır gerilen sinirlere bir bomba fitili görevi görmesi yüzünden.. Hıristiyanlar ve Müslümanlar hem de nasıl boğazlamışlardı birbirlerini..
"Ne fark eder ki" dedi, Charly.. "Ne fark eder ki?.. Dinler savaşmaz, politikacılar savaşır.. Benim babam Müslüman, annem Katolik'ti.. Bizim evde kavga hiç olmadı.. Tartışma bile çıkmadı din yüzünden.. Niye çıksın ki.."
Charly, bizi Nice'den Monaco'ya götüren servis şirketinin minibüsünü kullanıyor.. Harika bir Amerikan İngilizcesi konuşuyor..
"Nerden" dedim.. "8 yıl Amerika'da Detroit'te çalıştım ben.. Havaalanında.. Amerikalı bir eşim vardı.. İki de çocuğumuz oldu.. Harika bir hayatımız vardı.. Sonra 11 Eylül geldi çattı.. Beni soruşturmaya başladılar.. 'Sen Lübnanlı'sın.. Senegal ve Fransız pasaportların da var. Türkiye'ye, Pakistan'a gitmiş gelmişsin.. Karışık bir adamsın.. Karın ve çocukların burada kalabilir. Sen ülkeyi terk et" demişler.. Hak.. Hukuk.. Gak.. Guk.. Hikâye.. Charly Amerika'dan şutlanmış.. Gelmiş Nice'e yerleşmiş.. Karısını, çocuklarını da yanına almış.. Şimdi Fransız gibiler..
Aslında yaşamı fevkalade hareketli.. Babası tüccar.. Senegal'e yerleşmiş.. O da babasının izinden gitmiş.. Tüccarlığa başlamış. İyi kazanmış. Evlenmiş.. Sonra dünya ekonomik krizi onu vurmuş.. İşler kötü gidince karısı boşamış Charly'yi.. O da Avrupa'yı bırakıp, Amerika'ya taşınmış.. Limuzin şöförlüğü yapmaya başlamış..
Şöförlükten nefret ediyor.. "İzin zamanımda araba kullanmam.. Yürürüm.. Kilometrelerce yürürüm" diyor..
Dahası..
Bizi, Türkler'i ve İstanbul'u iyi biliyor.. Nerden mi?..
Ticaret yaptığı dönemlerde Ülker'in ve Hacı Şakir'in temsilciliğini yapmış yıllarca..
Hayatından şikâyetçi değil, ama önüne geleni Avrupa Birliği'ne almalarına şaşıyor..
"Türkiye gibi ekonomisi güçlü, hızla gelişen, 70 milyonluk bir pazar olan ülkeye bin güçlük çıkarıyorlar. Bana kalırsa almaya niyetleri yok, oyalıyorlar.. Buna karşılık eski Sovyetler'den kalma fakir ülkeleri nerdeyse toptan kabulleniyorlar.. 'Sana ne' diyeceksin.. Bana ne olur mu?.. Adam kalkıp buraya geliyor, işsiz.. Burada da işsiz.. Hadi Avrupa yasaları gereği, Fransa bunlara destek oluyor.
İş bulana kadar para..
Nerden çıkıyor o para?.. Benim vergilerimden.. Elin işsizine para yetiştirmek için benim vergilerimi artırıyorlar durmadan.. Bunun sonu nereye varacak?.."
Charly aslında limuzini değil, devlet yönetecek adam..
Ama dünya limuzin dahi kullanamayacak yeteneksizlere şefkatli.. "Siz de o zaman devlet yönetin" diyorlar ki, onlar da yaşayabilsinler..