İstanbul- Nice arasında dört kez Alitalia uçağına bindim. Milano aktarmalı.. İki kez de Malpenza havaalanına indim.. Binmez olaydım.. İnmez olaydım.. Hayatımda bu kadar kötü bir seyahat yaptığımı hatırlamıyorum.. Bu felaketi de uzun zaman unutabileceğimi sanmıyorum..
Yahu birşeyin herşeyi kötü olabilir mi?.. Hiç mi iyi, hiç mi olumlu bir yanı olmaz?.. Olmaz.. Olmadı..
Tek başıma olsam "Ters tarafımdan kalktım, herşey bana ters geliyor" diyeceğim.. Değil.. 8 kişiyiz.. Herkes çıldırıyor..
Özetlemeye çalışacağım..
Sabahın köründe uçağa bindik.. Sersefil.. İçinizi ısıtacak bir güler yüz, önünüze konacak bir sıcak kahvaltı sizi kendinize getirebilir..
Nerde..
Bir suratsız hostesler.. Aslında İspanya prensesi onlar olacakmış da, kader onları buraya düşürmüş havasındalar. İnsanın yüzüne bakmıyorlar. Söylediklerinizi anladıkları şüpheli..
Servisi suratınıza "Yersen" edası ile fırlatıyorlar.. "Yersen" diyorlar, çünkü verdikleri yenecek şey değil..
Yahu yapma servis.. İlan et.. Millet de bilsin, kendi yiyeceğini kendi hazırlayıp yanına alsın. Kahvaltıdan kolay ne var. Bir güzel ekmek.. Biraz peynir, bir sıcak kahve, çay.. Bitti.. Bu kadar berbat ekmek için uğraşmak gerek.. Bir kahvaltı uçağımız İstanbul'dan kalktı.. Öteki Nice'den.. Türkiye ve Fransa, dünya lezzetlisi ekmekleri, dünya kültüründe en önde giden peynirleri ve en zengin çeşitli kahvaltı malzemeleri ile ünlü iki ülke.. Sen bu iki ülkeden nasıl böyle rezil kahvaltılar hazırlarsın..
Hele o Nice'den kalkan uçakta verilen ekmeği eğer bir Fransız fırıncısı yaptı ise asılırdı, ülkenin şöhretini lekelemekten..
Yemekleri daha da rezildi.. Sıcak yemek yok bir defa.. Çiğ balık.. Çiğ et.. Yahu et yemeyeni var.. Çiğ et yemeyeni var. Alay eder gibi bu ikisi yan yana servise konur mu?..
Hostese "Ben bunları yiyemem" diyecek oldum, söver gibi baktı yüzüme.. Yürüdü gitti.. Yahu şeker hastasıyım.. Bir şey yemem lazım ki aç kalmayayım, kan şekerim düşmesin.. Arkadaşlar yemedikleri ekmekleri bana verdiler.. Artık iyice yumuşamış ve mayhoşlaşmış (Kimbilir kaç günlük) meyve salatası ile katıklayıp, kifaf-ı nefs eyledik..
Kafamda Milano var.. Orda aktarma yapacağız ya.. Havaalanında güzel cafeler, büfeler vardır, kendi paramızla alırız, bozulan kafamızı da düzeltiriz..
Sen öyle san.. Milano'da başımıza gelecek rezaleti aklımızdan geçirmemiz mümkün değil..
Uçak uzakta durdu. Otobüse doluştuk. Bir kapının önünde durduk. İçeri giremedik.. Çünkü içerisi hem de nasıl tıklım tıklım.. Kapı içeri açılmıyor.. İte kaka adım atabildik ki, bizim kapı hikaye.. Sağda 20 metre genişliğinde bir koridor var, insanlar buradan seller gibi akıyorlar.. 100 kişi alacak bir yere bin kişi sokuşturun, görüntü o.. Hani Vietnam filmleri vardır.. Saygon'un düşmesine saatler kala havaalanının hali.. Binlerce insan.. Kim kime, dum duma.. Gücü yeten ite kaka öne geçip uçağa biniyor.. Manzara aynen o..
Yahu biz transit yolcuyuz.. Burda ne işimiz var.. Dünyanın her yerinde transit yolcu transit salonuna alınır, orda zamanını bekler, yeni uçağına biner gider..
Burda İtalyan kafası..
Transit yolcularla normal yolcular bu salonda karıştırılıyor.. İstanbul'da gayet dikkatle incelenen el bagajlarımızla burda bir kez daha polis kontrolüne girmeye zorlanıyoruz..
Yahu ne gereği var?. Yahu bu gavur eziyeti niye?..
Ruh sağlığınız açısından burda kesiyorum. Biraz kafanızı toplayın, gerisi yarın..