Ben de bayram yapacağım!..Sevan Nişanyan, tüm eserleri ile Türkiye'nin ödül vermesi gereken bir sanatçı mı, yoksa Türkiye'yi sömüren bir sahtekar mı?..
Bu sorunun yanıtını veremezsek, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olması tartışması gene yere basmaz..
Sevan Nişanyan'ın Dünya Turizm Literatürüne "Türkiye'nin görülmeye değer 10 yerinden biri" diye geçen evleri, Selçuk Kaymakamlığı tarafından mühürlendi. Bu arada Nişanyan da ağır ithamlara ve hakaretlere maruz kaldı. Onu savunduğumuz için biz de nasbimizi aldık..
Şimdi, Nişanyan Evleri ile ilgili en çok sorulan soruları bir araya getirdik ve Sevan'dan yanıt istedik..
Bunları da okuyun.. Ve karar verin.. Bunlar onun başına niye geliyor?.
***
Nişanyan Evleri kaçak mıdır?
Tabii. İstanbul'daki konutların yüzde 70'inin kaçak olması gibi, koca turistik beldelerin topyekun kaçak olması gibi, Şirince'de 19 yıldır yapılan her şeyin kaçak olması gibi Nişanyan Evleri de "Kaçak". Yani izinsiz olarak elden geçirildiler. Çöker olmaktan kurtarılıp yaşanır hale getirildiler.
İzmir'de kesinleşmiş yıkım kararı bulunan 40 bin yapı olduğu resmen ifade ediliyor. Antalya'nın Olympos/Çıralı köyü -ki seksene yakın turistik tesis var- komple kaçak. Yarım milyon nüfuslu Sultanbeyli kasabası kaçak.
Çürümüş, tıkanmış bir bürokratik prosedürün boğduğu bir ülkede yaşam ister istemez "Kaçak" olarak devam ediyor.
Neden kaçak yapıldılar?
Şirince köyü 1984'te "Kentsel sit" ilan edildi. Kanun gereğince bir yılda yapılması gereken "Koruma Amaçlı İmar Planı" tam 19 yılda tamamlanamadı. Dolayısıyla 19 yıldan beri bu köyde yasal olarak bir çivi çakmanın imkanı yok. (Daha doğrusu iki yıl önce, 2001'de, bizim olayların da etkisiyle, geçici bir düzenleme yapıldı. Anıtlar Kurulu nezaretinde birtakım inşai faaliyetlere izin verildi. İmar planı hala yok.)
1984'ten bu yana Şirince'de 90'ı aşkın yapı "Kaçak" olarak yenilendi, tadil edildi, kat çıkıldı, müştemilatlar ve eklentiler yapıldı. 40'tan fazla komple kaçak yeni ev yapıldı. Anıtlar Kurulu "ihbar" mekanizmasına göre çalıştığı için tabii ihbarı yiyen işlem gördü, diğerleri kurtuldu.
Biz bu köyün koruma altına alınması için önemli gayretler sarfettik. 1997'de sit alanının genişletilmesi için çaba gösterdik. Bu işin "Yasakla" yürümeyeceği apaçık olduğu için, geleneğe uygun yeni yapıların nasıl yapılması gerektiğine dair akıl yürüttük. Köyün mimari geleneğini araştırdık. Bu konuda yayınlar çıkardık. Köylüye yol göstermeye çalıştık.
Apartman filan mı?
Yıkılıp harabeye dönmüş, ahır olarak kullanılan bazı taş evleri 1997'den itibaren aldık. Tamamen geleneksel malzemeyle ve geleneksel estetiğe uygun olarak yeniledik. Alt katı taş, üst katı ahşap çatkı üstüne saman sıvalı eski tip köy evleridir. "Kaçak" denilen yapılar bunlardır. Gurur duyduğumuz eserlerdir. Türkiye'nin yüz akı olacak binalardır. Geri kalmış bir köy ortamında, kısıtlı bir yatırımla, köy dokusunu hiç bozmadan Türkiye'nin en mükemmel turistik tesislerinin yaratılabileceğini kanıtlayan önemli bir örnektir.
Bu esnada köyde bizden önce birilerinin yapmış olduğu hayli çirkin bir betonarme yapıyı da aldık. Biraz gayretle onu da köy dokusuna uygun, eski tip bir köşke dönüştürmeyi başardık. Biraz ilgi ve emekle en çirkin yapı bile adam edilebiliyor. Bunu göstermek önemli.
Köy evinden otel mi olur?
Nişanyan Evlerinde 1999'dan bu yana yaklaşık 9 bin kişi konakladı. Türkiye'nin ve dünyanın en kültürlü, kalburüstü insanları geldiler. Dünyayı karış karış gezmiş, en üst düzeyde konforu tanıyan insanlar konuğumuz oldu. Zannediyorum Türkiye'nin en güzel iki-üç küçük otelinden biri olduğumuz konusunda bir fikir birliği var. Amerika'da yayınlanan bir gezi rehberinde bizi "Türkiye'nin en çok görülmeye değer on yerinden biri" diye tanıtmışlar.
Esas mesele nedir?
Bağnazlık, çapsızlık, önyargı, haset, kompleks. Kısaca, bürokratik bataklık.
Ermenilik konusu da var mı?
Asıl sorun o değil tabii. Türkiye'de bürokrasinin dar ufuklarını aşan herhangi bir şey yapan herkesin başına bu tür olaylar gelir. Türk olsun Ermeni olsun Japon olsun fark etmez. Ama insanın adı Sevan Nişanyan olunca aleyhte kullanılacak bir koz oluyor. Sonuçta yerel düzeyde kararları verenler pek fazla eğitim görmemiş, dünyaya açılmamış insanlar. Önyargılarının esiri oluyorlar. Başka türlü ifade edemediği nefreti "O zaten gavur, kapat gitsin" diliyle dışa vuruyor.
Sonuçta ne oldu?
8 Ocak'ta, beş evden oluşan tesisimizi jandarma marifetiyle mühürlediler. Hızlarını alamayıp 3 çocuğumuzla beraber oturduğumuz kendi evimizi de mühürlediler. Kar kıyamette eksi 5 derece havada sokağa atıldık.
Ne yapacaksınız?
Mücadeleye devam edeceğiz. Bu ülkeye doğru dürüst bir şeyler vermeye çalışan insanların kaderi birkaç yetersiz memurun iki dudağı arasında olmamalı. Bunu kanıtlamak çok önemli. Herkes için önemli.
Bir ülke durup durduğu yerde geri kalmıyor. Bu gibi adamlar yüzünden geri kalıyor. Onun için yenilmemeliyiz. Yenilmemek zorundayız.
"Bu adamlar" kim?
İsim vermeye gerek yok. Bir bürokrat adı vermekle iş bitmiyor. Memlekette bunun gibi binlerce Ahmet, Mehmet, Hayri var. Şahıslar sadece bir örnek. Bir meselenin belirtisi.. Asıl meseleyi tahlil etmek lazım.
Bir de Müze Müdürü vardı..
24 yıldan beri Efes Müze Müdürü olan Selahattin Erdemgil vardı evet. Yıllar boyu bizimle uğraştı. İnanılmaz bir bürokratik kördüğüm yaratmayı başardı. Yeni hükümetin ilk icraatlarından biri, sağ olsunlar, bu adamı emekliye sevk etmek oldu. Gitti kumarhane mafyasının Bulgaristan'da Plovdiv kentinde Türklere yönelik olarak işlettiği bir kumarhanenin müdürü oldu. Bir müze müdürünün kumarhanede ne işi olabilir? Anlamak mümkün değil.
Şu işi "Ankara'dan" çözemiyor musunuz?
Türkiye'de üst düzeyde karar mekanizmalarının başında olanlar genellikle aklı başında insanlar. Olayın özünü kavramakta güçlük çekmiyorlar. Üst bürokrasi düzeyinde, hükümet düzeyinde hep olumlu yaklaşım gördük. Ne yazık ki bu yaklaşım söz düzeyinde kalıyor. Belki alt düzeyde neler olup bittiğini yeterince izleyemiyorlar. Beş yıldan beri inanılmaz bir bürokrasi labirenti içinde debelenip duruyoruz.
Medya ne yapabilir?
Kamuoyunun manevi desteği bugüne dek bizim en büyük güç kaynağımız oldu. Türkiye'de tüm olumsuzluklara rağmen, bir ortak akıl, ortak vicdan olduğunu bilmek sevindirici. Bu ülkeyi her şeye rağmen başka pek çok ülkeden daha yaşanılır bir yer yapan da bu.