Batı basınında Suriye konusunda yapılan analizlerde bu ülkede yaşanmakta olan iç savaşın Lübnan, Ürdün, Türkiye ve hatta İsrail üzerinde yarattığı etki sık sık ele alınıyor. Ama işin ilginç tarafı bu hengâme içinde Suriye nedeniyle bir kez daha dağılma ve kitlesel iç savaş eşiğine gelen en kritik ülke unutuluyor. Bahsettiğim ülke tabii ki Irak.
Bölgeyi iyi tanıyan uzmanlar Suriye'de yaşananlardan en çok Irak nedeniyle endişe ediyorlar. Sanıyorum geçenlerde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da bu konudaki yoğun endişelerini dile getirdi. Suriye'deki iç savaş gittikçe daha da derinleşen bir mezhep çatışması şeklini alıyor. İşin içine bir de kuzeydeki Kürt azınlık nedeniyle "etnik" boyut eklenince durum daha da vahim hale geliyor. Bir yandan mezhepsel diğer yandan etnik nedenlerle Suriye bir parçalanma süreci yaşıyor ve bu süreçten en negatif etkilenen ülke ne Türkiye, ne Ürdün, ne de İsrail. Hatta Lübnan bile değil. Asıl deprem zaten son derece hassas Şii ve Sünni dengeler üzerinde yalpalayan Irak'ta yaşanıyor. Hatırlarsanız, Irak'ta 2004-2007 arasında yaşanan Şii- Sünni çatışması bugün Suriye'de yaşanandan çok daha kanlı bir iç savaştı. On binler değil yüz binler öldü bu 3 yıl içinde. Ama aslında bu savaş hiç durmadı. Evet, savaşı genel anlamda Şii çoğunluk kazandı. Fakat Bağdat Şii hâkimiyetine girmesine rağmen Irak'ta düşük yoğunluklu mezhep savaşı bugüne kadar devam etti. Şimdi ülke tekrar kitlesel iç savaş riski yaşanıyor. Her hafta neredeyse yüze yakın insan ölüyor Irak'ta.
Bu Suriye-Irak bağlantısı Washington'da gözden kaçmıyor. Amerika'da yapılan analizlere göre, Suriye'ye de şu anda sahada en etkili olan radikal Sünni oluşumların asıl amacı Şam'dan sonra Bağdat'ı ele geçirmek. El Kaide'ye yakın en radikal unsurlar ve daha ılımlı Selefi kesimlerin gözünde Bağdat'ın Şii egemenliğinde oluşunu hazmetmek mümkün değil. Irak'ın Şii Başbakanı Maliki bu durumun farkında. Washington, Ankara'dan farklı olarak, Maliki'nin aslında İran'a yakayı kaptırmak istemediğine fakat büyüyen Sünni tehdit nedeniyle İran'ın kucağına gittiğine inanıyor. Oysa Türkiye Maliki ile İran arasında fark görmüyor. Sonuç olarak Washington büyüyen Sünni tehdit nedeniyle Maliki'nin İran'a yaklaşmak zorunda kaldığını düşünüyor.
Bildiğiniz gibi Ortadoğu'daki bu mezhepsel ayrımın asıl körükleyicisi İran ve Suudi Arabistan arasındaki jeostratejik güç mücadelesi. Her ne kadar Suriye bugün bu mücadelenin yaşandığı en kritik ülke olarak görülse de Ortadoğu'daki Sünni-Şii çatışmasının ve İran- Suudi Arabistan mücadelesinin merkez üssü Irak'tır. Bu nedenle Suriye'de Beşar Esad sonrası kurulacak Sünni egemenliği gerek Bağdat gerek Tahran için neredeyse bir ölüm kalım meselesi. Özellikle İran için Suriye'yi kaybetmek demek, sırada Irak olduğunun hatırlatıcısı. Suriye konusunda Rusya'nın anahtar ülke konumunda olduğunu düşünenlerin bu İran ve Irak boyutu konusunda biraz kafa yormalarından sonsuz yarar var.