Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

İlerleme Raporu ve ABD

WASHINGTON

Geçen hafta yayınlanan AB ilerleme raporu üzerine oldukça yazılıp çizildi. Peki, bu rapora Amerika'da tepkiler nasıl? Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi bu konuda artık ABD yönetiminde eski heyecan yok. Gerek Türkiye, gerekse AB ile ilişkilerde Washington açısından yeni öncelik ve sorunlar var. Türkiye'nin NATO ve Ortadoğu çerçevesindeki rolü ve önemi AB meselesine göre çok daha gündemde. Washington'un Avrupa ile ilişkilerindeyse Türkiye'nin üyeliği artık pek gündeme gelmiyor bile. Genel kanı ekonomik kriz nedeniyle AB'nin kendi geleceğinin pek de sağlam olmadığı yönünde. Ortada bu kadar büyük bir finansal kriz varken kimse Türkiye konusunda bir şey söylemek istemiyor.
Sonuçta resmi ağızla formüle edildiğinde Türkiye'nin AB üyeliği "önemli ama aciliyet teşkil etmeyen" bir mesele. Oysa Amerika'da eskiden Türkiye üzerine yapılan analizlerde AB konusu çok daha ciddiye alınırdı. Türkiye'nin üyelik perspektifini kaybetmemesi elzem görülürdü. 1990'lı yıllarda Clinton yönetimi için Türkiye'nin AB üyeliği son derece kritik bir konuydu. 1997 Lüksemburg zirvesi sonrasında üyelik sürecinin dışında bırakılan Türkiye'nin 1999'da Helsinki Zirvesinde tekrar sürece dâhil edilmesinde ABD'nin yoğun lobisi çok etkili olmuştu. Amerika bu konuyu sadece Türkiye'ye destek olmak içim değil kendi çıkarları açısından da çok ciddiye alıyordu.
Zira AB'den uzaklaşan bir Türkiye'de Amerika açısından ciddi sorunlar doğar kanısı hâkimdi. Nasıl sorunlar mı? Mesela asker-sivil ilişkileri. AB'den uzaklaşan bir Türkiye'de darbe olabilir analizi yapılırdı hep.
Şimdiyse durum çok farklı. Son 5 yıldır Türkiye'de kimse AB konuşmuyor olmasına rağmen darbe tehdidi artık tarihe karışmış durumda gibi. Kürt meselesi gene aynı çerçevede ele alınırdı Washington'da eskiden. AB üyeliği Kürt meselesini demokratik yollardan çözmek için elzem görülürdü. Bu açıdan bakınca geçen yıl AK Parti'nin sonuçta pek de başarılı olmayan "Kürt açılımı" sırasında bir kez olsun AB üyeliği perspektifinden bahsetmemiş olması oldukça şaşırtıcıydı Washington açısından. Demek Türkiye, asker-sivil ilişkileri ve Kürt meselesi gibi çok kritik iki konuda AB olmadan da mesafe alabiliyormuş. Yüksek kalkınma hızı, ekonomik ve siyasi istikrar gene aynı şekilde AB ile ilişkilerdeki kötü gidişe rağmen yerinde.
Peki, bütün bunlar Washington'a ne gösteriyor? Genel kanı şu: Türkiye artık kendi yağıyla kavrulan bir ülke. İç dinamikler ülkeyi taşıyor. Türkiye'de kapitalizm ve demokrasi başta kalkınmakta olan ülkelere oranla oldukça derine kök salmış durumda. Bu durumda Türkiye'de siyasi ve ekonomik istikrar ülkenin kendi kurumlarının gücü sayesinde devam ediyor. Öte yandan Washington Türkiye'nin bu noktaya gelmiş olmasında AB hedefinin son derece önemli rol oynadığına inanıyor. Haklı olarak, AB olmasaydı bu hedeflere, bugünkü Türkiye'ye ulaşılamazdı kanısı hâkim Washington'da. O nedenle Obama yönetimi açısından Türkiye'nin AB'den kopmaması gerekiyor. Bütün sorunlara rağmen zar zor giden bu ilişkinin devam ettirilmesi son derece önemli.
İşin doğrusu bu konuda Obama yönetimine ciddi iş düşüyor. Zira Türkiye-AB ilişkilerinde ciddi bir kopuşa neden olacak en önemli ve acil konu Kıbrıs meselesi. Her ne kadar ABD Dışişleri bu konuda pek suya sabuna dokunmadan durumu idare etmek istese de sonuç olarak Kıbrıs konusunda artık AB devre dışı kaldığı için ancak ve ancak Washington belirli bir manevra alanına sahip. Mesele bu inisiyatifin alınıp almayacağı. Geçmişte Kıbrıs konusunda pek ilerleme sağlanmamış olması Washington'u caydırıyor. Ama Doğu Akdeniz'de zaten yeterince kriz varken yeni bir Kıbrıs krizini engellemek gerekiyor. Obama yönetimi Türkiye- AB ilişkilerini gerçekten önemsiyorsa Kıbrıs konusunda en azından bir temsilci atayarak devreye girmek zorunda.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA