Geçtiğimiz hafta sonu Oxford Üniversitesi Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Merkezi'nin düzenlediği "Değişen Dünyada Türkiye'nin Dış Politikası" konulu konferansa katılarak "Stratejik Derinlik Kavramına ABD'den Bakış" konulu bir sunum yaptım. Bu konferansı özellikle ilginç kılan, Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun katılımı oldu. Konferans, Davutoğlu'nun bakan olarak göreve başlamasının birinci yıl dönümüne denk düşüyordu.
Bu vesileyle Davutoğlu hem Türk dış politikasındaki değişimi anlatan, hem de günümüzdeki küreselleşmenin tarihsel arka planını değerlendiren analitik yönü güçlü ve tatmin edici bir konuşma yaptı. Aynı zamanda kendisinin mimarı olduğu "stratejik derinlik" kavramının içini dolduran bu konuşma konferansın ana konuşmasıydı. Konferanstaki tartışmaların ve sunumların çoğu stratejik derinlik kavramının nasıl değerlendirilmesi gerektiği yönünde yoğunlaştı.
Stratejik Derinlik başlıklı kitabında Davutoğlu'nun ele aldığı ve AK Parti'nin neredeyse 8 yıldır iktidarda izlediği dış politikaya damgasını vuran 3 temel ilkeyi komşularla sıfır sorun, pro-aktif dış politika ve diplomaside çok boyutluluk olarak özetleyebiliriz. Komşularla sıfır sorun ilkesi bir bakıma AK Parti daha iktidara gelmeden şekillenmeye başlamıştı. Mesela Abdullah Öcalan'ın yakalanması AK Parti'nin "sıfır sorun" ilkesini Suriye, İran ve Irak'la ilişkilere uygulamasını kolaylaştırdı. Yunanistan ile ilişkiler de İzmit depremi sonrasında düzelmeye başlamıştı. Ama Kıbrıs'ta Annan Planı'nın desteklenmesi ve son iki yıldır Ermenistan ile normalizasyon çabaları daha yeni gelişmeler. Keza Türkiye'nin bölgesel bir süpergüç olarak Ortadoğu'da, Asya'da ve Balkanlar'da arabuluculuk misyonlarını üstlenmesini ve güvenlik üreten bir ülke haline gelmesini amaçlayan pro-aktif dış politika ilkesi de daha yeni.
Çok boyutlu dış politika ise Türkiye'yi "merkez" ülke olarak gören bir vizyona sahip. Bu merkez olma durumu Türkiye'nin hem Kuzey-Güney, hem de Batı ve Doğu arasındaki dengeleri gözetmesini sağlıyor. Yani "eksen kayması" yaşamadan birden fazla cephede aktif olan bir dış politika vizyonunu içeriyor. Bu çok boyutlu dış politika, bir yandan AB-ABD cephesiyle Ortadoğu-Avrasya dengesini sağlamaya çalışırken, öte yandan hem Rusya hem de Afrika'ya önem veren politikalarla Kuzey-Güney cepheleri arasında bir uyum arayışı içinde. Davutoğlu açısından bu çok boyutlu dış politika Türkiye'nin jeo-stratejik konumu, imparatorluk mirası ve medeniyetler arasında köprü olması nedeniyle tarihi bir sorumluluk. Aynı zamanda soğuk savaş sonrası küresel siyasi konjonktürün değişmiş olması ve yeni ekonomik güç dengelerinin Asya'ya kayması Türkiye'nin de daha bağımsız ve çok eksenli bir politika izlemesini mümkün kılıyor.
Peki Davutoğlu'nun stratejik derinlik kavramına Washington nasıl bakıyor? Oxford Üniversitesi'ndeki konuşmamda dile getirdiğim üzere, genel anlamda Obama yönetimi ve ABD Türkiye'nin doğru yöne gittiğine inanıyor. Türkiye'nin dış politikası takdir topluyor. Ama tabii ki Türk dış politikasına daha eleştirel bakanlar da mevcut. Mesela bazı kesimler Türkiye'nin dış politikasında fazlaca bir Ortadoğu boyutu görürken, aynı derecede heyecanlı ve güçlü bir Avrupa ve Batı ekseni göremiyorlar. Bir başka endişeyse Türkiye'nin hırslı ve çok iddialı yeni dış politikasıyla oldukça sorunlu iç politikası arasındaki tezat. Öyle ki bir yanda Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar'da son derece çetrefil sorunlara çözüm arayan arabulucu, vizyoner bir Türkiye var. Öte yanda, aynı Türkiye daha kendi içindeki asker-sivil, İslam-laiklik, Türk-Kürt, Alevi-Sünni sorunlarına çözüm bulamamış.
Bu durum Washington'da birçok çevre tarafında yadırganıyor. Son olarak da, bütün iyi niyetli çabalarına rağmen Ankara'nın halen Kıbrıs ve Ermenistan konusunda ciddi çözümsüzlükler içinde olduğunu ve bu nedenle Türk dış politikasındaki temel önceliğin bu sorunlara verilmesi gerektiğini düşünenler var. Stratejik derinliğe Amerika'dan eleştirel bakış kısaca bu şekilde özetlenebilir.