Beyrut
Geçen haftaki yazımda İsrail hava kuvvetlerinin İran'ın nükleer tesislerini vurmaya yönelik tatbikat yapıyor olmasından yola çıkarak bazı analizler yapmıştım. İki haftadır Beyrut'tayım ve bu sayede bölge dinamikleri üzerine araştırma, söyleşi ve de gözlem yapma fırsatına kavuştum. Olası bir İran-İsrail çatışması Ortadoğu'nun en sıcak gündem maddesi. Hemen arkasından Suriye ve İsrail arasında Türkiye üzerinden devam eden görüşmelerden bir sonuç çıkıp çıkmayacağı meselesi zihinleri meşgul ediyor.
Beyrut bu konuları takip etmek için ideal yer. İsrail'in İran'ı vurma tehlikesi Lübnan'ı son derece tedirgin ediyor. Zira böyle bir saldırı Lübnan içi dengeleri feci şekilde karıştıracak. Bölgedeki zor dengelerin aynası Lübnan bir kez daha sivil savaşın eşiğine gelecek. Neden mi? Çünkü Lübnan Ortadoğu'da at koşturan bütün önemli güçler için bir rekabet ve hareket alanı. Zayıf ama çok önemli bir ülke burası. Lübnan'ın kozmopolit dokusu ve mezhepsel temeller üzerine kurulmuş devlet yapısı son derece kırılgan. Bu kozmopolit düzen bu ülkenin hem en büyük zenginliği hem de aynı zamandan en temel bahtsızlığı.
Hizbullah devlet içinde devlet
Beyrut ve Lübnan'ın güneyinde çoğunluk olan Şiiler neredeyse bütünüyle Hizbullah tarafından kontrol ediliyor. Devletin yokluğunda Hizbullah resmen devlet içinde devlet haline gelmiş. Peki Hizbullah kim tarafından kontrol ediliyor? Örgüte para, lojistik destek ve askeri yardım nereden geliyor? İran ve Suriye'den. Böylece Lübnan'ın yarısını oluşturan Şii cemaat İran ve Suriye ikilisine muhtaç ve minnettar durumda.
Peki ya ülkenin diğer en önemli dini kesimini oluşturan Sünniler ve Hıristiyan Maruniler ne durumda? Onları kim koruyup destekliyor? Cevap gene dış güçler. Suudi Arabistan ve ABD bu SünniHıristiyan cephenin temel destekçisi. Nitekim bundan iki yıl önce Suriye tarafından öldürüldüğüne kesin gözle bakılan Sünni Başbakan Refik Hariri, bütün servetini Suudi Arabistan'da yapmış ve de Washington tarafından desteklenen bir işadamıydı. Lübnan hükümetin başında halen Hariri'nin oğlu bulunuyor.
Sonuç olarak İran ve Suriye destekli Hizbullah, ABD ve Suudi Arabistan destekli Lübnan yönetimiyle bitmek bilmeyen bir askeri ve siyaset rekabet içinde. İsrail ise bu karışık tabloda tabii ki Hizbullah'ın karşısındaki cepheye yakın duruyor. Şurası kesin: Eğer İsrail İran'a saldırırsa, İran buna güney Lübnan üzerinden, yani Hizbullah üzerinden füzelerle misilleme yapacak. Bu durumda İsrail 2006'da yaptığından daha şiddetli bir şekilde Lübnan'a saldıracaktır. Aynı zamanda muhtemelen Lübnan'daki Batı yanlısı SünniHıristiyan cephe ve İranSuriye yanlısı Şiiler arasında ciddi çatışmalar başlayacaktır.
İran hesap hatası yaparsa...
Peki ABD bu durumda ne yapar? Geçen hafta ifade ettiğim üzere Washington'da en şahin neokonlar bile İsrail'in kendi başına İran'a saldırmasından yana değil. Ancak İran, Amerika'yı veya İsrail'i bariz şekilde provoke ederse hesaplar değişebilir. Böyle bir durumda Washington'da İran'ı vurma işini İsrail'e bırakmak istemeyenler inisiyatifi ele alacaktır. Yani Bush yönetimi İran'a bir hava operasyonu yapmak için meşru bir fırsata kavuşacaktır.
Peki İran böylesine bir hesap hatası yapıp ABD'yi kışkırtır mı? Bu soruya cevap vermek zor. Ancak şurası kesin: Tahran'a karşı son derece şahin pozisyon almış McCain' in seçilme şansını azaltmak için İran bazı riskleri göze alabilir. Mesela İran Irak'ta kontrol ettiği Şii milisleri kullanıp Irak'ı ABD seçimleri öncesinde kan gölüne çevirebilir. Irak'ta yaşanacak bu tip bir durum McCain'in seçilme şansını azaltacaktır. Zira McCain'in seçilme şansı Irak'ta iyileşiyor gibi gözüken durumun bu şekilde devamına bağlı. Irak battıkça McCain de batacaktır. Sonuç olarak ABD seçimlerinin kaderi bile önümüzdeki aylarda Ortadoğu'da yaşanacak gelişmelere bağlı olabilir.