WASHİNGTON
Türkiye darbe günlerinde futbol heyecanı yaşadığı için pek farkında olmayabilir ama hem Ortadoğu hem de Avrupa'da önümüzdeki yılları belirleyecek önemde gelişmeler yaşanıyor. Ankara'nın bu gelişmeleri son derece dikkatli bir şekilde değerlendirmesi gerek. Ortadoğu ile başlayalım.
Irak'ın Şii Başbakanı Nuri El Maliki artık tam bir yol ayrımında. Çok önemli bir karar vermesi gerekiyor: Irak stratejik açıdan Amerika'ya mı yoksa İran'a mı daha yakın duracak?
Başbakan Maliki'nin üzerinde hem Tahran'dan hem de Washington'dan gelen müthiş bir siyasi baskı var. Bush yönetimi bir an evvel Bağdat ile uzun dönemli bir güvenlik anlaşması imzalamak istiyor. New York Times gazetesine göre ABD bu güvenlik anlaşması sayesinde Irak'ta 50 askeri üs bulundurma hakkına kavuşacak. Bush yönetimi Beyaz Saray'dan ayrılmadan mutlaka böylesine bağlayıcı bir imza istiyor Maliki'den. İran ise tabii ki bu ABDIrak anlaşmasına son derece karşı. Geçen hafta Tahran'ı ziyaret eden Maliki İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hameney tarafından sertçe uyarıldı. Mesaj etkili olmuşa benziyor. Son birkaç gündür Irak Başbakanı ülkesinin "İran'a zarar veren bir yer haline gelmesine müsaade etmeyeceğini" tekrar ediyor ve ABD'den Irak'ın egemenlik haklarına saygı göstermesini talep ediyor.
Irak, İran yörüngesinde
Bu sözler Bağdat'da ibrenin Tahran'a dönük olduğunu gösteriyor. Haliyle bu durum Washington açısından son derece ciddi bir sorun yaratıyor. Zira Bush yönetimi İsrail ve Ortadoğu Sünni Arap cephesinin gözünde Irak'ta ve bölgede yaşanmakta olan Şii yükselişin baş sorumlusu. İnanması güç ama koskoca Washington Saddam'sız bir Irak'ın, Şii bir Irak haline gelip, İran yanlısı bir siyasi yapıya kavuşacağını düşünemedi . Böyle bir ihtimal neokon eğilimli savaş mimarlarının aklına gelmedi.
İsrail ve Sünni Arap cephesi için durumun vahameti açıkça ortada. Nuri El Maliki başkanlığındaki Irak, artık bütünüyle İran yörüngesinde bir ülke. Buna şaşırmamak gerekiyor. Zira bugün Irak'ı yöneten Şii kadro, Saddam döneminde 20-30 yıl İran'da sürgün yaşadı. O nedenle İran'a hem dini, hem de siyasi açıdan ciddi bir gönül bağı var. Irak'taki bu Şii yükselişten en çok şikâyetçi olanlar ise tabii ki ülkeyi 12 asırdır yönetmiş olan Sünni azınlık ve bölgedeki Sünni Arap güçler yani Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Körfez Emirlikleri. Hele İran'ın nükleer silaha doğru gidiyor olması İsrail ve bu Sünni cephe için tam bir kabus anlamına geliyor.
Bush İran'ı vuracak mı?
Bu nedenle Washington'da artık bütün Ortadoğu hesapları "İran'ın yükselişini nasıl dengeleriz" sorusu etrafında dönüyor. Irak ile imzalanacak uzun dönemli güvenlik anlaşması ve kurulacak 50 Amerikan askeri üssü bu soruya cevaben oluşturulan planın bir parçasıydı. Peki böyle bir plan imkansız hale gelirse Washington ne yapar? Son aylarına giren bir Bush yönetimi İran'ın nükleer merkezlerini havadan vurmaya kalkar mı?
Washington'da bu soru aylardır revaçta. Şurası kesin: Dick Cheney etrafında kenetlenmiş şahinler bir dakika bile beklemek istemiyor. Onlara göre İran ile diplomasi zamanı çoktan geçti. Ancak bu şahinlerin karşısında Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Savunma Bakanı Robert Gates ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley'den oluşan "rasyonel" bir cephe var . Ayrıca Irak'ta yeterince sıkıntı yaşayan Amerikan ordusu da İran'da yeni bir cephe açmak konusunda son derece temkinli . Bu nedenle "Bush gitmeden İran'ı vurur mu" sorusuna cevap hep aynı: İran provoke etmedikçe vurmaz.
Dolayısıyla iş dönüp dolaşıyor "Tahran ne istiyor" sorusuna takılıyor. 130 dolar seviyesinde seyreden petrol fiyatlarına ve caydırıcı gücüne güvenen Tahran bazı riskleri göze alabilir. Zira Iran'a herhangi bir Amerikan hava saldırısı fiyatları hemen 200 dolar seviyesine fırlatacaktır. Ayrıca Tahran, Irak, Lübnan ve İsrail'de hemen misilleme yapacak güce sahip . Kısacası İran'ın eli güçlendikçe ABD çaresiz hale geliyor. Bakalım önümüzdeki aylar ne gösterecek?