Rastlantıya bakın siz...
Geçen hafta Adile Naşit'i yazmış, Gazanfer Özcan'dan da uzun uzun söz etmiştim. İki gün sonra Gazanfer Bey'i yitirdik.
Ne söylenebilir ki onun için... Tiyatromuzun en önemli sanatçılarından biriydi. Bir türün yaşayan en büyük temsilcisiydi. Toto Karaca'dan sonra tek kalmıştı belki. Artık sahnelerde izleyemediğimiz Münir Özkul bir yana bırakılırsa, seyircisiyle bu kadar bütünleşen bir başka oyuncumuz daha var mı, bilemiyorum.
Onun sanatçılığı, değeri, önemi televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında dile getirildi zaten. Ben başka ne ekleyebilirim... En iyisi, anılara dönüp onu gülümseyerek bir daha hatırlamak...
***
Gazanfer Bey iki uyarlamamı oynamıştı: Beş Milyona Kim Ölmez ile Karım Yine Doğurdu'yu. O dönemlerde her gün tiyatro kulisindeydim. Bazen turnelerde, hiç umulmadık yerlerde bile karşısına çıkardım.
Bir keresinde o karşıma çıktı, saygınlığımı yüceltti. Nasıl mı?
Kırk yıl kadar önceki bir olay. Otobüsteyim. Gece otobüsüyle, Varan'la, İzmir'den İstanbul'a dönüyorum.
Varan deyip geçmeyin. O sıralarda Varan bir "düzey göstergesi"ydi. Öyle her önüne gelen binemezdi Varan'a.
Ben bindim. Sırtımda T-shirt, bacaklarımda kot pantolon. Sakalım bir karış uzamış. Öteki yolcular şık mı şık. Bana bakıp, "Bu herif nereden bindi bu otobüse!" diye düşünüyorlar. Hele yanımdaki adam! "Merhaba," bile demedi. Nefretle bakıyor bana. Neredeyse ayağa kalkıp benim adıma öteki yolculardan özür dileyecek. Hostes, herkese "ikram ettiği" kolonyadan bana birkaç damla "lûtfen" damlatıyor.
Gece saat bir sularında otobüs Balıkesir'de, büyük bir otelin önündeki lokantada durdu. Yemek molası.
Uyku sersemi otobüsten inerken adımın söylendiğini duydum. "Aaa, Ülkü!" Birileri yanaklarımdan öpüyor! Baktım: Gazanfer Özcan, Gönül Ülkü, Adile Naşit!
Balıkesir'de turnedelermiş. Oyundan sonra yemek yiyorlar. Kucaklayıp masalarına götürdüler beni. Otobüse çağrılıncaya kadar çene çaldık. Adile Abla, penceremin önüne kadar gelip el salladı.
Yola koyulduk yine. Herkes bana bakıyor! Yanımdaki yolcu, gülümseyerek, "Beyefendi, siz de sanatçı mısınız?" diye sordu.
"Hayır," dedim.
"Gazanfer Beylerle pek samimiydiniz de..."
"Tanışırız," dedim.
Hostes kolonyayla geldi. Bol bol döktü elime. Teşekkür ettim. Şişeyi çekmiyor. "Rica ederim, biraz daha buyurun," diyor. Pek mutluydu. Sadece benim saygınlığım değil, Varan'ın şerefi de kurtulmuştu çünkü.
Sözü Adile Naşit'e bırakayım. Kendi ağzından onun bir anısı: "Turnelerde Gazanfer Özcan hortlak kılığına girer, bir çarşafa bürünüp beni korkuturdu.
"Bursa'daydık. Bir gece de ben onu korkutayım dedim. Çarşafa bürünüp otelin koridoruna çıktım. Meğer o anda Gazanfer Bey de çarşafa bürünmüş, beni korkutmaya geliyormuş. Koridorda karşılaştık. Çığlığı basıp tabana kuvvet kaçan yine ben oldum."
***
Bir anı da Selim Naşit'ten:
"Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu'ndayım. Azak'ta Şöminedeki Ceset'i oynuyoruz. Ben hem oynuyorum, hem aksesuarlara bakıyorum.
"Ölüden korkarım ben. Oyunda ceset olarak kullandığımız bir manken vardı; o bile ürpertirdi beni.
"Oyun başlamadan önce mankeni sahne arkasındaki yarı karanlıktan çıkarırdım. Benim için en sıkıntılı andı o.
"Bir akşam Gazanfer Bey, mankenin ağzına ufacık bir hoparlör yerleştirmiş. Hoparlörü de incecik bir kabloyla makyaj odasındaki mikrofona bağlamış. Benim haberim yok tabii.
"Mankeni alıp sahneye götürmek için oyundan önce kulise girdim. Yarı karanlıkta yanına yaklaştım. Tam elimi uzatmıştım ki, mankenden bir ses:
" 'Dokunma bana!'
"Gerisini ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Zaten hatırlayan kim! Bayılmışım."
***
Sümer Tilmaç'ın bir anısıyla bitireyim: "Gönül Ülkü - Gazanfer Özcan topluluğundayım. Şişli'de oynuyoruz. Oyunun bir yerinde elimde koca bir kitapla sahneye giriyorum. Olaylar açısından kitap çok önemli.
"Gazanfer Bey, oynarken sahne arkasını da görüyordu. Bana da hep kızıyordu. 'Şu sahne arkasında yerini biraz önce al. Seni elinde kitapla göreyim. İçim rahat etsin. Sahneye hep son anda girip yüreğimi ağzıma getirme,' diyordu.
"Ama ben huyumdan vazgeçmiyordum. Hep son saniyede kitabı kapıp dalıyordum sahneye.
"Gazanfer Bey dayanamamış, bir gün sahne arkasındaki kitabı seloteyple iyice sarıp sarmalayarak üstünde durduğu telefon sehpasına yapıştırmış.
"Ben sıram gelince yine son anda sahne arkasına koştum. Aldım kitabı. Daha doğrusu almak istedim. Kitap kalkmıyor ki! Ne yapayım, çare yok, kaptım telefon sehpasını, daldım sahneye.
"Gazanfer Bey, beni öyle elimde sehpayla görünce tutamadı kendini, seyircilerin önünde beni bir güzel haşladı!"