Sırtlarında koca tahtalarla kenti dolaşırlardı. İkişer afiş çakılı olurdu tahtalarda. Üstteki afiş, iyi filmin afişiydi hep. Ellerindeki çıngırakları çalarak bağırırlardı: "Bugün gündüz Nakıp Sineması'nda iki şaheser film birden... Saat tam iki buçukta..." "Meslektaş" larıyla karşılaşırlardı bazen. "Bugün gündüz Yıldız Sineması'nda" sesleri "Bugün gündüz Baydar Sineması'nda"ya karışırdı.
Biz çocuklar da peşlerine takılır, afişleri seyrederek, Antep sokaklarını onlarla birlikte adımlardık. Çığırtkanlarla ve oyuncularla birlikte.
Sinema iki buçukta mı başlıyor, biz on ikide kapıda olurduk. Bir buçukta da salonda. Filmleri daha önce görmenin ayrıcalığı çok, ama çok önemliydi. Neler olacağı daha önce anlatılırdı. Kimse de yadırgamazdı bunu. Ziller çalınır, ışıklar söner, "heyecan doruğa ulaşır", ilk film başlardı.
Seyirciler arasında dolaşan şerbetçilerin bakır taslarından meyan şerbeti içerek beyaz perdeye karışırdık.
Sinema, dünyaydı. Sinema her şeydi.
***
Kurban Bayramı ya da Şeker Bayramı yaklaşırken, King Kong'la Dev Adam'ı bir daha göreceğimizi bilirdik. Bu ikisi, bayramların değişmez filmleriydi. Nakıp Ali'nin eski ahşap Asri Sinema'sı tıklım tıklım dolardı. Yer bulamayanlar, koltuk aralarına, locaları birbirinden ayıran bölmelere, tağaların (pencerelerin) kenarlarına otururdu. Antep yazına kalabalığın sıcak soluğu d a karışınca hepimiz kanter içinde kalır, Alleben'e kırk kere düşmüş gibi sırılsıklam olurduk. Sinemanın pencereleri açılırdı. İçeriye dolan aydınlıkta beyazperde tam bir "hayal perdesi"ne dönüşürdü.
Korku filmlerinin yeri ayrıydı. Nakıp Ali'nin sineması da o korku filmlerinin havasına pek uygun düşüyordu. Perdenin yanında odun sobası. Salonun ortasında sütunlar. Gıcırdayan tahta koltuklar. Sinema, Frankenştayn'ın şatosunun bir uzantısıydı sanki; perdedeki dekorun bir parçasıydı. Biz de olayları uzaktan izleyen seyirciler değil, film bittiğinde nasılsa sağ kalmayı başarabilen tanıklardık.
***
Nakıp Ali, Güney Doğu Anadolu'da sinema açan ilk kişiymiş. Ahşap Asri Sinema (sonradan "altı beton, üstü beton Nakıp Sineması" oldu) açılınca, Antepliler bu yeniliğe büyük ilgi göstermişler. Nakıp Ali, "Sinemam öğrencilere bedava. Büyükler de gece okuluna yazılıp müdürden kağıt getirirlerse, onlara da bedava," demiş. Koca koca adamlar, sinemaya gidebilmek için gece okuluna yazılıp okuma yazma öğrenmişler.
Böylesine bir okuma yazma seferberliğinin komutanıydı Nakıp Ali.
***
Türkiye'de ilk sinematek İstanbul'da kurulmadı. Antep'te kuruldu. "Gaziantep Sinema Tiyatro Derneği" ydi adı. (O zamanlar, 50'lerin sonlarında, "sinematek" sözcüğünün varlığından bile habersizdik.) Sevgili Orhan Barlas'la "Anteplilere güzel filmler izlettirelim" diye bu derneği kurmuştuk. Rauf Kutlar da bizi destekleyince, Nakıp Ali'ye gittik.
Nakıp Ali. "Hayırlı bir iş yapıyorsunuz, sinemam sizin. Ne zaman isterseniz kullanın," dedi.
Açılışımızı Carol Reed'in Adalar Sürgünü'yle yaptık. Kültürle ilgili bir etkinlik olduğu için, Vali'nin önerisiyle, Milli Eğitim Müdürü konuşacaktı filmden önce.
Müdür sahneye çıktı. İçkiliydi. "Sayın Vali, Sayın Vali'nin Hanımı, Sayın Savcı, Sayın Savcı'nın hanımı," diye söze başladı. Sonra, "Bunlar bir dernek kurmuşlar. Film gösterip halkın kültür düzeyini yükselteceklermiş. İnsan sinemaya niçin gider? İnsan sinemaya baldır bacak görmek için gider," dedi, indi.
Donakalmıştık. Birdenbire Nakıp Ali fırladı sahneye. "Ben," dedi, "bu bölgenin en eski sinemacısıyım. Tahsilim yok. Ama bildiğim bir şey var. İnsan sinemaya gider ve orada görmek istediğini görür. Kimileri sinemaya güzel şeyler görmek için giderler. Onlar güzel şeyler görürler. Kimileri de sinemaya baldır bacak görmeye giderler. Onlar da sadece baldır bacak görürler."
Alkışlar arasında film başladı.
***
Nakıp Ali'nin adı yıllar sonra Antep'te yine gündemde. Geçen hafta açılan bir sinema kompleksine, oğlu Doğan Nakıboğlu'nun çabaları sonucunda onun adını verdiler.Açılış gecesinde de yaşamıyla ilgili harika bir belgesel gösterdiler.
Keşke bu belgeseli bir televizyon kanalımız da yayımlasa... Ülkemizde sinema sevgisini geliştiren bu önemli kişiyi Antep dışına da taşısa...