Medya kavgalarından hoşlanmam ama bana/bize tokat atmaya kalkışanlara öbür yanağımı uzatacak kadar da saf değilim.
Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, önceki gün "Son sözüm budur" diye noktaladığı SABAH'a sataşma yazısının ardından hızını alamadı, bir yazı daha döşendi.
Onun da başlığı: "Sahi, orada gazeteci var mı?"
Berberoğlu'nun hiç kuşkusu olmasın; SABAH'ta sadece ama sadece gazeteci var.
SABAH'ta mesaisinin ağırlıklı bölümünü patronunun gazetecilik dışındaki işlerinde ortaya çıkan pürüzleri, sorunları çözmeye çalışmaya ayıran bir genel yayın yönetmeni yok.
SABAH'ta yine patronunun gıllıgışlı işleri için başbakanlığın, bakanlıkların eşiklerini aşındıran, özel kalem müdürlerinin bürolarında randevu koparmaya çalışan gazete üst düzey yöneticileri ve Ankara temsilcileri yok.
SABAH'ta sadece "Yarın nasıl bugünkünden daha dinamik ve rakiplerimizden daha formda bir gazete hazırlayabiliriz" telaşında ve çabasında olan bir kadro var.
Bugüne kadar başbakanlığın önünden bile geçmedim.
Bugüne kadar hiçbir bakanlığa uğramadım, hiçbir bakandan hiçbir nedenle randevu talep etmedim.
Ankara Büromuz'daki arkadaşlarım da başbakanlığa, bakanlıklara sadece ama sadece haber amacıyla girerler.
Ankara'ya ara sıra iki nedenle giderim:
1- Başbakan Erdoğan'ın dış gezilerinin başlangıç noktası Esenboğa Havalimanı olursa. Onda da iç hatlar uçağından iner, havaalanının dışına bile çıkmadan dosdoğru Büyük Şeref Salonu'na geçerim.
2- Ankara Büromuz'daki arkadaşlarımla değerlendirme toplantıları için. Onda da akşama doğru gider, gece yatar, sabah erkenden İstanbul'a dönerim.
Diyeceğim o ki; SABAH çalışanları "Tüm mesaileri"ni sadece ama sadece habere, gazetenin hazırlanmasına harcarlar.