Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Suç ve ceza

Devlet veya derin devlet işlememişse, terör eylemi, terör örgütü içi tasfiye, gizli servisler hesaplaşması değilse, hiçbir cinayet fail-i meçhul kalmaz.
Çünkü, insanlık tarihinin ilk cinayeti Habil-Kabil'den bu yana, "Kusursuz cinayet" yöntemi veya planı bulunamadı.
O nedenle, Kars'ta korkunç, daha doğrusu iğrenç bir cinayete kurban giden Mert Aydın'ın katili de er-geç bulunacaktı.
SABAH'ın ilk günden beri vicdani duyarlılıkla önemsediği bu cinayette asıl soru şu:
Katile başta Mert'in ailesi olmak üzere Kars halkının, Türkiye kamuoyunun vicdanını tatmin edebilecek bir ceza verilebilecek mi?

***

Mert'in annesi Arzu Aydın'ın çığlığı hâlâ kulaklarımda: "Adalet istiyorum. İçimin soğuması için oğlumun katilini sallandırsınlar ya da bana versinler. O caniyi bana versinler ya da sallandırsınlar..."
Arzu Aydın adaletin ancak iki şekilde tecelli edebileceğini söylemeye çalışıyor:
1- Katilin devlet tarafından idam edilmesi.
2- Katilin aile tarafından öldürülmesi veya halk tarafından linç edilmesi.
***

20'nci yüzyılda çok hızlı biçimde değişen adalet-ceza anlayışının geldiği noktayı Türkiye de benimsedi: "İdam, insanlık dışı bir ceza..." O nedenle de, tüm Avrupa ülkeleri gibi, BM'ye üye 194 ülkenin ezici çoğunluğu gibi, Türkiye de ceza yasalarından idamı temizledi.
Ancak şöyle bir sorun çıktı: Katilin, doğuştan sahip olduğu hakların başında gelen "Yaşam hakkı"nın güvencesi olan devlet, maktulün aynı haklarının çiğnenmesini nasıl telafi edecek?
Bir başka deyişle, maktulün ailesinin (Ana-babasının, kardeşlerinin, dedesininninesinin, evliyse eşinin ve çocuklarının), "Adalet yerine geldi" diyebilmelerini nasıl sağlayacak?
Arzu Aydın'ın ifadesiyle, "Maktul yakınlarının içlerini nasıl soğutacak?" Bu ikileme bugüne kadar çözüm getiren olmadı.
Özellikle pedofili cinayetlerinin tüm dünyada dehşet verici boyutlara ulaşması nedeniyle, son yıllarda "İğrenç suçlar" için ölüm cezasının geri getirilmesini isteyenler hızla artıyor ama devletler buna hazır değil. En azından henüz.
***

Mert'in annesi Arzu Aydın'ın önerdiği ikinci seçeneğe, yani "O caniyi bana versinler" talebine gelince...
Buna hukukta "İhkak-ı hak" denir. Yani, cezayı kurban yakınlarının vermesi.
Hukuki bir deyim "İhkak-ı hak" ama, hukukun, hatta devletin olmadığı toplumsal düzenlerin cezası. Kısacası, "İhkak-ı hak" varsa hukuk yok, tam tersine hukuksuzluk var demektir. Orman yasası veya dağbaşı adaleti işliyor demektir.
Arjantin'de son aylarda hırsızların, kapkaç faillerinin sokak ortasında kitleler tarafından linç edilmeleri, "İhkak-ı hak"kın hortlaması diye değerlendiriliyor.
21'inci yüzyılda ne kadar ürkütücü bir durum.
Ürkütücü, çünkü kitleler, toplumlar, mağdurlar, "Adalet işlemiyor" yargısına vardıkları için, suçluları bizzat cezalandırma yoluna gidiyorlar.
Tanrı, Türkiye'yi böyle bir tablodan korusun.
***

Anne Arzu Aydın'ın çağrısındaki iki seçenek de iyi ki mümkün olamayacak.
Ama "İçinin soğuması için", adaletin de yerini bulması şart.
Bu tür cinayetlere verilen cezalardan biliyorum; küçük Mert'in katili ağırlaştırılmış müebbete mahkûm edilecek.
Peki, adalet yerini bulmuş olacak mı?
Anne Arzu Aydın'ın içi soğuyacak mı?
Katil henüz 23 yaşında olduğuna göre, cezaevinde doğal ömrünü tamamlayıncaya kadar (Herhalde en az 50 yıl) tutulmasının mali külfetini toplumun karşılaması da bir paradoks değil mi?
Hukuk böyle bir şey işte...
İçinden çıkmak mümkün değil...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA