BDP'liler, Kandil'dekiler -muhtemelen İmralı'daki de Demokratikleşme Paketi ile ilgili eleştirilerini iki konuda veya hedefte yoğunlaştırıyorlar:
1- Kamu eğitim kurumlarında, yani devlet okullarında anadilde (Not: Siz onu Kürtçe olarak okuyun) eğitim-öğrenim hakkının tanınmaması.
2- Yerel yönetimlerin yetkilerinin güçlendirilmemesi.
***
İlk bakışta birbiriyle ilgisiz gibi görünen, ama aslında aralarında organik ilişki bulunan iki beklenti ya da talep bunlar.
Çünkü, devlet okullarında Kürtçe eğitim-öğrenim yolunun açılabilmesi için, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması gerekiyor.
Yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması için de devletin tepeden tırnağa yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Uzun, bir o kadar da çetrefil bir konu.
İsterseniz adım adım ilerleyelim.
***
BDP'nin, Kandil'in, İmralı'nın devlet okullarında Kürtçe eğitim-öğrenim talebini değerlendirebilmek için önce bir sorunun yanıtını aramak şart: "Hangi Kürtçe?"
Zira, Kürtçe tek dil değil.
Üstüne basarak tekrarlıyorum; birden fazla Kürtçe var.
En azından birden çok Kürtçe diyalekt söz konusu.
Özellikle Tunceli yöresinde yaygın olan, kısmen Diyarbakır bölgesinde de konuşulan
Zazaca.
Güneydoğu Anadolu'da, Kafkaslar'da, Kuzey Irak'ta konuşulan
Kurmançi.
Yine Kuzey Irak'ın bir bölümünde (Özellikle Süleymaniye ve çevresi) ve İran Kürdistanı'nda konuşulan
Sorani.
Bitmedi; Sorani'nin birçok alt grubu da var.
Yine bitmedi; Hıristiyan Kürtler'in konuştuğu Suret'i (
Keldanice) eklemek de gerekiyor.
Bir an için devlet okullarında Kürtçe eğitim-öğrenim taleplerinin makul kabul edildiğini varsayalım.
Peki, bu Kürtçe'lerden hangisi okutulacak?
Zaza'yı seçseniz, Güneydoğu Anadolu'ya faydası dokunmayacak.
Kurmançi'de karar kılsanız, Tunceli ve çevresi ayağa fırlayacak.
***
Bir adım daha ilerleyelim.
Güneydoğu Anadolu Kürtleri'nin de, özellikle Erbil ve çevresinde yoğunlaşmış Kuzey Irak Kürtleri'nin de ana dilleri Kurmançi.
Ama aralarında sadece sözlü olarak anlaşabiliyorlar.
Yazılı iletişim mümkün değil.
Güneydoğu Anadolu Kürtleri, dillerini kâğıda Latin harfleri ile döküyorlar. Kuzey Irak Kürtleri ise Arap harfleri ile.
W, q, x işte bu farklılığın, daha doğrusu uçurumun ürünü. Çünkü, Kürtçe sözcükleri Türk harfleriyle yazmaya kalktığınızda, mevcut alfabe yetersiz kalıyor.
Hayır efendim; sadece Türkiye'nin "Harf Devrimi"nin sonucu değil bu farklılık.
Biraz da Kürtler'in tercihinden.
Özellikle Suriye Kürtleri'nin seçiminden.
Zira, Kürtçe'nin Latin harfleriyle yazılıp okunması reformunun mimarlığını ya da babalığını Suriyeli Kürtler'in çok önemli aydınlarından olan, İstanbul doğumlu Bedirhan Kardeşler yaptı:
Celadet Ali Bedirhan ile Kamuran Bedirhan.
Bedirhan Kardeşler, Kürtler'in ilk dilbilimcileriydiler.
Türkiye'de Harf Devrimi'nin başladığı yıllarda Avrupa'da "Hawar" dergisini çıkardılar.
Önce hem Arap, hem Latin alfabesiyle, 24'üncü sayısından itibaren de sadece Latin alfabesiyle.
***
Dedim ya; adım adım ilerliyoruz. Üçüncü adım yarın...