Tunus'ta dün düzenlenen "Suriye'nin Dostları" konferansını Rusya, Çin ve bazı Arap ülkeleri "Libya senaryosunun ikinci versiyonu" diye değerlendirildi.
Gerçekten de Libya'da rejimin devrilmesine ve Kaddafi'nin ölümüne giden süreç, böyle bir uluslararası dostlar konferansıyla başladı. Çünkü Ulusal Geçiş Konseyi o konferansın ardından "Libya'nın meşru temsilcisi" olarak tanındı.
Bir kez böyle bir adım atıldı mı; gerisi kolay. "Meşru temsilci" statüsünü kazandığı için muhaliflere açıkça silah ve para yardımı yapılabilir, temsilcilerine diplomat statüsü verilebilir, muhalefeti ve direnişi örgütleyen güçlerin her türlü talebi karşılanabilir.
Ancak Suriye krizinin Libya'ya göre önemli farkları var. Her şeyden önce Libya'da direniş ve onu destekleyen siviller BM Güvenlik Konseyi kararıyla NATO güçleri koruması altına alınmıştı. Suriye için böyle bir şey söz konusu değil; zira Rusya ve Çin, Şam'a "Dış müdahale"nin koşullarını yaratabilecek her türlü karar tasarısını veto ettiler, bundan sonra da aynı tutumlarını sürdüreceklerini altını çizerek vurguladılar.
İşte bu yüzden Tunus'taki "Suriye'nin Dostları" konferansını, biraz da Rusya ve Çin'in vetosunu aşmaya yönelik bir girişim diye yorumlayanlar var. Bu tespitin ya da kuşkunun doğrulanıp doğrulanmayacağını görmek için pek uzun süre beklememize gerek kalmayacak; önümüzdeki haftadan itibaren ipuçları ortaya çıkmaya başlayacak.
***
Suriye'nin bugünkü tablosu belki birçok belirsizliği barındırıyor ama kesinlikle doğru veya gerçek olan unsurlar da var.
Her şeyden önce Suriye'nin asla Libya'yla benzerliği yok. Aynı şekilde Beşar Esad'ın da Kaddafi'yle...
Kaddafi döneminde Libya merkezi yönetimi son derece gevşek ve kabilelere dayalı bir devletti. Suriye ise son derece güçlü bir merkezi yönetimin ülkenin her noktasını denetlediği bir devlet.
Libya'da ordu Kaddafi'nin darbe korkusuyla sürekli tekrarladığı tasfiyeler nedeniyle çok zayıftı ve rejime sadakati pamuk ipliğine bağlıydı. Suriye ise Arap dünyasında Mısır'dan sonra en güçlü orduya sahip.
500 bin mevcutlu ordunun subaylarının yüzde 90'ı Nusayri kökenli olduğu için Baas rejimine sadakat bağları da çok ama çok kuvvetli. Bakmayın siz ordudan firar haberlerine ve de silahlı direnişçilerin her geçen gün daha da güçlendiği iddialarına. Objektif kaynaklar, firarların son derece sınırlı olduğunu, silahlı muhalefetin mevcudunun da 10 bini geçmediğini kabul ediyorlar.
Libya'da rejim değişikliğinin jeostratejik açıdan ciddi tehditlere yol açmayacağı yaygın bir görüştü; nitekim doğru da çıktı. Ama Suriye'de rejim değişikliğinin ardından neler olacağını kimse kestiremiyor. Dış müdahale olasılığını kimsenin seslendirmeye cesaret edememesi, büyük ölçüde bu belirsizlikten ve belirsizliğin pompaladığı korkudan kaynaklanıyor.
Esad'ın bir başka kozu muhalefetin dağınıklığı ve parçalanmışlığı. Tunus konferansında Suriye Ulusal Konseyi muhatap kabul edildi ama direnişçiler cephesinde kazan kaynayıp duruyor. Muhalefetin askeri yapısı iki parça: Bir tarafta rejime karşı ilk silahlı mücadeleyi başlatan Riyad Esad'ın "Özgür Suriye Ordusu", öbür tarafta Mustafa Ahmet Eş-Şeyh'in "Askeri Konsey"i var. Muhalefetin sivil kanadı da en az iki parça: Bir tarafta "Suriye Ulusal Konseyi", öbür tarafta ise "Demokratik Değişim İçin Ulusal Konsey" var. İlkinin yönetim kadrosunu daha çok yurt dışındaki muhalifler oluşturuyor, ikincisini ise yurt içindeki muhalifler yönetiyor. Ve iki muhalefet cephesi birbirlerinden nefret ediyorlar.
Yazıyı yanılmayacağımdan neredeyse yüzde yüz emin olduğum bir iddia ile noktalayayım: Esad belki sonunda devrilecek ama bunun için daha haftalarca, hatta aylarca beklemek gerekecek. Tabii dış müdahale olmazsa...