Ankara'da hükümeti, Dışişleri Bakanlığı'nı, Paris'te de büyükelçiliğimizi yürekten kutluyorum. Sessiz ama etkin diplomasiyle hem Fransız Meclisi'nde, hem de Senato'da gerekli sayının da üstünde imza toplanmasını sağlayıp "İnkâr Yasası"nın Anayasa Konseyi'ne götürülmesini başardılar.
Şimdi söz bizdeki Anayasa Mahkemesi'nin muadili olan Fransız Anayasa Konseyi'nde.
Konsey'in "İnkâr Yasası"nı Fransız Anayasası'na aykırı bulup iptal edeceğinden adım kadar eminim.
Çünkü, Konsey'in eski Başkanı Robert Badinter, bu yasanın neden Anayasa'ya aykırı olduğunu ayrıntılarıyla açıkladı. İşte Badinter'in gerekçelerinden birkaç bölüm:
Yahudi soykırımının yasayla tanınması da, yine yasayla inkârının yasaklanması da doğal. Çünkü Yahudi soykırımının bir bölümü Fransız topraklarında meydana geldi. Çünkü Yahudi soykırımının kurbanları arasında Fransız vatandaşları da var. Ve çünkü Yahudi soykırımının sorumluları arasında da Fransız vatandaşları var. Ama Ermeni soykırımı öyle mi? 1915 olayları ne Fransız topraklarında yaşandı, ne kurbanlar ve sorumlular arasında Fransız yurttaşları var. Fransa'yı bırakın doğrudan, dolaylı olarak bile ilgilendirmeyen bir konuda farklı iddiaları ve görüşleri yasayla yasaklamak, ifade özgürlüğünün ayaklar altına alınmasıdır ve Anayasa'nın açıkça ihlalidir.
Parlamentoların tarih yazmaya ne hakları vardır, ne de yetkileri. Sadece totaliter rejimlerde "Resmi" tarih iktidarlar tarafından yazılıp, yargıçlar tarafından dayatılır. Fransız adaletinin elinde bilimsellik ve entelektüel ahlak kriterlerini bir yana bırakarak tarihi saptıranlara karşı harekete geçmesini sağlayacak başka araçlar ve imkânlar bulunuyor. Hem de fazlasıyla.
Bir suçun işlenip işlenmediğine de, işlenmişse sorumlularının kimler olduğuna da ancak yargı erki karar verebilir. Yahudi soykırımının işlendiğine Nürnberg'deki Uluslararası Askeri Mahkeme karar verdi. Eski Yugoslavya'da, Ruanda'da insanlığa karşı suç işlendiği de yine uluslararası ceza mahkemelerinin kararlarıyla kesinleşti. 1915'teki Ermeni olayları için böyle bir uluslararası mahkeme kararı yok.
Fransız Parlamentosu kendini evrensel hukukun yerine koyamaz ve Fransız yasalarıyla soykırım ilan etmeye kalkışamaz.
***
Robert Badinter bir de somut bir örnek verdi:
Varsayalım ki, bir Türk kamu görevlisi veya işadamı Fransa'ya geldi ve Ermeni iddiaları için görüşü soruldu. O da olayların Türkiye tarafından savunulan versiyonuna dayalı bir yanıt verdi. Ne olacak?
Ermeni dernekleri Fransız mahkemelerine başvuracak. Türk vatandaşı da Ermeni iddialarının inkârını yasaklayan yasanın düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtladığını, dolayısıyla Fransız Anayasası'na aykırı olduğunu savunacak. Sağlam bir dayanak da bulacak: "Anayasal Öncelik Sorunu". (Not: Fransız hukukuna 2010'da giren bu kavram ve düzenleme, Anayasa'nın güvencesindeki temel hak ve özgürlüklere zarar veren her türlü yasal düzenlemenin anayasal yargıya götürülmesine olanak tanıyor. Bu hak ve olanak Fransız Anayasası'nın 61/1 maddesinde belirtiliyor.
Konu kaçınılmaz olarak Anayasa Konseyi'nin önüne gelecek. Ve hiç kuşkusuz sadece "İnkâr Yasası" değil, Ermeni soykırımını tanıyan 2001 tarihli yasa da Anayasa'ya aykırı bulunacak. Sonuçta adli bumerang, yasayı çıkaranlara dönecek. Hukuk, siyasetten rövanşı almış olacak.
***
Anayasa Konseyi'nin vereceği iptal kararı sadece Türk-Fransız ilişkilerinin buzul çağına girmesini önlemekle kalmayacak, özgürlükler beşiği olmakla övünen Fransa'yı da büyük bir utançtan kurtaracak...