Buna "Kendi ayağına kurşun sıkmak" denir. Buna "Cephede kazanıp masada kaybetmek" denir...
Fransız Meclisi'nin 30-40 milletvekilinin parmak kaldırmasıyla kabul ettiği "İnkâr Yasası"na karşı siyasal, diplomatik, ekonomik baskıların sonuç vermeye başladığı bir sırada bir grup "Hacker"ın marifeti Türkiye'yi bir anda "Mazlum"dan "Zalim" statüsüne düşürüverdi.
Fransız medyasının tümü ama tümü dün manşetlerini bu Türk "Hacker" grubunun saldırılarına ayırdı.
Önce "İnkâr Yasası" önerisini hazırlayan Marsilya Milletvekili Valerie Boyer'in internet sitesini çökerttiler, hakaret dolu bir metin yerleştirdiler.
Onunla yetinmediler; Boyer'in iddiasına göre, milletvekiline ölüm ve tecavüz tehditleri gönderdiler.
Onunla da yetinmediler; Boyer'in ailesini de hedeflerine koyduklarını bildirdiler.
Onunla da yetinmediler; "Tüm Fransız milletvekillerinin sitelerini çökertme" tehdidinde bulundular.
***
En hafif ifadeyle,
bu sorumsuz saldırı Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'ye ve partisi Halkçı Hareket Birliği'ne bir altın fırsat sundu.
Hem, Türkiye'nin imajına derin bir çizik atmak için.
Hem de Türkiye'yi savunan, "İnkâr Yasası"nı eleştiren Fransız politikacıları, tarihçileri, siyaset bilimcileri, akademisyenleri sindirmek için.
***
Oysa Paris'teki hava ne güzel değişiyordu...
Senato'da çoğunluğu elinde bulunduran Sosyalist Parti, yasanın parlamentonun bu ikinci kanadında ele alınmasından önce tüm boyutlarıyla tartışılması için, senatörlerin yanı sıra tarihçilerin ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin de katılacağı bir yuvarlak masa toplantısı düzenlemeye karar vermişti.
Sosyalist Parti'nin o toplantıya çağırdığı tarihçilerden Pierre Nora, "İnkâr Yasası"na en sert tepki koyanların başında geliyordu ve Fransız gazetelerinde yayınlanan açıklamalarında, mülakatlarında, Sarkozy ve ekibini
"Türkiye'yi seçim hesaplarının kurbanı seçmek"le suçluyordu. Daha da öteye gidiyor, "Sarkozy'nin asıl amacı Türkiye'nin AB perspektifine darbe indirmek" diyordu.
Bir başka önemli akademisyen, strateji uzmanı
Pascal Boniface, Fransa'yı otoriter rejimler gibi, bir "Resmi tarih dayatmaya çalışmak"la suçluyordu.
Teklife ret oyu kullanan iktidar partisi milletvekillerinden Lionel Tardy, kendi arkadaşlarından gelen bu girişimin hem anayasaya aykırı, hem yasadışı, hem de tehlikeli olduğunu söylüyordu.
Eski Başbakan ve önümüzdeki ilkbahardaki cumhurbaşkanlığı seçiminde Sarkozy'ye karşı adaylığını koyan
Dominique de Villepin, "İnkâr Yasası"nın büyük bir hata olduğunu vurguluyor, şöyle diyordu: "Toplumsal bellek için yasa çıkarılmaz. Meclis hiç de iyi bir iş yapmadı. Türkiye'ye birçok kez gidip-geldim. Değişim-dönüşüm sürecinden geçmekte olan bir ülke orası. Toplum da dönüşüyor. Bu süreçte Ermeni soykırımı iddialarının da açık açık tartışılmasına başlandı. Fransa, bu girişimiyle Türkiye'deki sürece zarar verecek."
***
Bu sağduyulu çağrıların, bu hava değişikliğinin tüm olumlu sonuçlarını, muhteşem etkilerini, bir grup "Hacker"ın sorumsuzca saldırısı ve tehditleri bir çırpıda silip süpürecek. Süpürüyor bile.
Valerie Boyer şimdi bu saldırıları ve tehditleri yargıya taşımaya hazırlanıyor.
İktidar partisinin sözcüleri de Boyer'e tüm hukuki ve siyasal desteği vereceklerini, olanca güçleriyle arkasında duracaklarını duyuruyor.
Böylece bir onur mücadelesi, sıradan bir "Korsanlık" rezaletine indirgenmiş oluyor.
Yazık ki ne yazık...
Başta da belirttiğim gibi; buna "Kendi ayağına kurşun sıkma"nın daniskası denir. Buna "Savaş alanında kazanıp masada aptalca kaybetme"nin en daniskası denir.