Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun günübirlik Rusya Federasyonu gezisinin en önemli ayrıntısı "Füze kalkanı" konusundaki gelişmelerde gizliydi.
Benim de katıldığım gezide gerek Gül, gerekse Davutoğlu gidiş yolculuğunda bu konudaki ısrarlı sorularımıza rağmen "Ketum" tavırlarını bozmadılar.
Gidişte olduğu gibi dönüş yolculuğunda, 4 gazeteci olarak Gül'le yaptığımız, Davutoğlu'nun da katıldığı "Enformel", yani "Off the record" sohbette, konuyu yeniden ısıttık. Çünkü Gül, forumun açılışından sonra Rusya Federasyonu Başkanı Dimitri Medvedev'le bir araya gelmişti ve o yemekli toplantıda "Füze kalkanı"nın konuşulmaması imkânsızdı.
Gül sorularımıza, "Hiçbir sıkıntı olmadı" yanıtını verdi gülerek ve ekledi: "Ruslar bizi anlayışla karşılıyorlar. Çünkü füze kalkanı projesinin kendilerini hedef almadığını biliyorlar."
Doğru. Gerçekten de ABD'nin geliştirdiği, daha sonra NATO'nun sahiplendiği "Füze kalkanı" projesinin hedefi, en azından bugün için Rusya değil.
***
Konuyu en baştan ele alalım.
Aslında, Türkiye'ye, çok büyük olasılıkla Diyarbakır'daki Pirinçlik Üssü'ne yerleştirilecek sisteme
"Füze kalkanı" demek yanlış.
Belki projenin tümü için bu tanımlama kullanılabilir ama o da maksadı tam ifade etmez. Projenin doğru adı:
"Füzesavar kalkan".
Bir entegre proje bu. Entegre deyince, birçok bölümden oluştuğu ve bu bölümlerin ya da birimlerin koordinasyon içinde hareket ettikleri anlamına vurgu yapılmış oluyor.
Sistemin amacı: Asya'dan bir taraflardan ateşlenecek ve NATO ülkelerini hedef alacak füzeleri havada imha etmek.
Sistemi oluşturan parçalar da şöyle: Komuta merkezi Almanya'daki üs olacak. Romanya'da düşman füzesini imha edecek füzesavarların yerleştirileceği bir tesis kurulacak. Türkiye'ye ise düşman füzesinin ateşlendiğini haber verecek bir
erken uyarı sistemi konuşlandırılacak. Türkiye'deki sistemin bir işlevi daha olacak:
Gözlemevi gibi çalışacak. Yani
bir füze ateşlenirken "Alarm" vermesinin yanı sıra potansiyel düşmanın balistik faaliyetlerini izleme görevini de üstlenecek.
Türkiye ile ABD, dolayısıyla NATO arasında bu konudaki görüşmeler iki yıldan fazla sürdü. Türkiye başta topraklarına bir "Füzesavar erken uyarı sistemi" yerleştirilmesine pek sıcak bakmıyordu. Bu çekincelerinde komşularıyla iyi ilişkilerini bozmama, sorun yaratmama kaygısı başlıca faktördü. Komşuları? Elbette Rusya. Ama ondan da önemlisi İran ve Suriye.
Tahran ve Şam'la iki yıl önce ilişkilerimizin sorunsuz gelişip neredeyse bölgesel entegrasyona doğru yelken açtığını düşünürseniz; Ankara'nın o dönemdeki kaygılarının pek de yersiz olmadığını kabul edersiniz.
***
"Füzesavar kalkan" projesinin hedefinin en azından bugün için Rusya olmadığını belirttim.
Evet,
başta, yani eski Başkan George Bush döneminde ABD bu projenin ambalajını açtığında, ortaya çıkan "Eser", hedefin Rusya olduğunu gösteriyordu.
Çünkü, "Erken uyarı sistemi"nin Çek Cumhuriyeti'ne, düşman füzesine gönderilecek füzesavar füze sisteminin de Polonya'da kurulması öngörülüyordu.
Eh, sistem kısa ve orta menzilli düşman hedeflerinin yok edilmesini amaçladığına göre, Orta ve Batı Avrupa'yı vurabilecek menzilde füze nereden gönderilebilirdi? Cevap: Sadece Rusya'dan.
Neden sadece Rusya'dan? Cevaplar: 1- İran'ın nükleer füze teknolojisi o zaman bugünkü kadar gelişmemişti. 2- İran'ın tümü de kısa ve orta menzilli olan füzelerinin Anadolu'yu, Balkanlar'ı geçip Orta ve Batı Avrupa'yı vurması imkânsızdı.
Ancak...
Barack Obama'nın Beyaz Saray'a yerleşmesinden sonra "Füzesavar kalkan" projesinin hem konsepti değiştirildi, hem de üsleri.
Erken uyarı ve füze ateşleme üsleri, Orta ve Batı Avrupa'dan Doğu Avrupa'ya ve NATO'nun doğu sınırına kaydırıldı.
Böylece hem "Düşman" kavramıyla kastedilen ülke değişti; Rusya'nın yerini açıkça ilk planda İran, ikinci planda, yani sistemin son aşamasının da tamamlanacağı tarihte (2015-2020 yılları arası) daha uzaklardaki potansiyel düşmanlar aldı. Kim onlar? Kuzey Kore ve Çin!.
Hem de ilk halinde Avrupa'nın yarısını (Türkiye'den Doğu Balkanlar'a kadar) koruma alanı dışında bırakan projenin yeni versiyonuyla İttifak'ın tümü kapsama alanına girmiş oldu.
Sistemin aşamalarını, silahlarını ve Türkiye'nin "Evet" karşılığı kabul ettirdiği koşulları da yarın anlatayım.