2.5 milyon kilometrekareyi geçen yüzölçümüyle Afrika'nın en geniş ülkesi olan Sudan'dan bugün İspanya büyüklüğünde bir parça kopuyor: 589.745 kilometrekare büyüklüğünde Güney Sudan resmen ve törenlerle bağımsızlığına kavuşuyor.
Güney Sudan'ın Afrika'nın 54'üncü, dünyanın da 194'üncü bağımsız ülkesi olarak devletler ailesine katılmasıyla, "Kara kıta" daki sömürge döneminde çizilen "Sınırlara dokunulamaması" tabusu da yıkılıyor.
Güney Sudan Cumhuriyeti, ilki 1955-1972 arasında, ikincisi 1983-2005 arasında toplam 39 yıllık iç savaş sonunda bağımsızlığına kavuştu. Savaşlarda en az 2 milyon kişi öldü, 4 milyon kişi yurdundan oldu.
Afrika'da sömürge çağı ve sonrasının dengelerini yıkan Güney Sudan'ın bağımsızlığı, bir halkın özgürlüğüne kavuşması açısından elbette güzel bir gelişme ama içinde bir dizi tehlike de barındırıyor.
Öncelikle, Güney Sudan tek halk değil; en az 60 topluluktan oluşuyor: Shilluk, Nuer, Zandes, Luo, Acholis, Lotuhu ve daha niceleri. Bütün bu topluluklardan tasada ve kıvançta ortak bir halk yaratmak kolay değil.
İkincisi, Güney Sudan bir dinler mozayiği. Yaklaşık 8.2 milyonluk nüfusunun yüzde 17'si Hıristiyan, yüzde 18'i Müslüman, yüzde 65'i de Animist. Misyonerlerin cirit attığı ülkede Hıristiyanlık ilerlerken diğer dinlerin gerilemesi, potansiyel bir gerilim kaynağı olarak ortada duruyor.
Üçüncüsü, Güney Sudan'ın bugüne kadar aynı çatı altında yaşadığı Kuzey Sudan'la ilişkilerinin istikrarı ve geleceği adeta pamuk ipliğine bağlı olacak: Çünkü Sudan, Güney'le birlikte petrol yataklarının yüzde 90'ını da yitiriyor. Evet, rafineriler, petrol boru hattı Kuzey Sudan'da kalıyor ama Güney çok yakın bir gelecekte bu bağımlılıktan da kurtulacak: ABD'den Çin'e kadar dünyanın tüm petrol devleri şimdiden akın ediyor.
Bunlar, Güney Sudan'ın var olan veya potansiyel sorunları.
Bir de Kuzey Sudan'ı bekleyen riskler var. En önemlisi, Güney'in yolunu izlemek isteyen bölgeler ya da eyaletler: Mavi Nil, Kurdofan, Abyei... Bu bölgelerin de kıpırdanmaları durumunda Kuzey Sudan'ın varlığını sürdürmesi bile tehlikeye düşebilir.
Bir de Güney Sudan'la birlikte "Sınırların değiştirilemezliği" ilkesinin delinmesi, tüm Afrika'nın başını ağrıtacak bir sorun doğuruyor: "Emsal yaratma".
Yani "Self-determination" ilkesi, başka topluluklar ya da halklara hem güçlü bir meşruiyet zemini, hem de bastırılması pek kolay olmayacak umutlar ve haklar veriyor.
Zaten bazı işaretler belirmeye başladı bile: Çad, Nijer ve Libya'da yaşayan, daha doğrusu kolonyalizm döneminde toprakları bu üç ülke arasında paylaştırılmış olan Tubu halkı "Kendi kaderini belirleme hakkından biz de yararlanmak istiyoruz" talebini açık açık seslendirdi. Bu amaçla "Üç parça"daki Tubu topluluklarının temsilcileri "Tubu Ulusal Konseyi" ni kurdu. Konsey yayınladığı ilk bildiride "State of Tubu" adıyla bir devlet kurmayı amaçladığını cümle âleme duyurdu.
Ah, unutmadan, son bir bilgi; Afrika'nın yanı sıra devletlerinin sınırları sömürgecilik ve mandacılık döneminde çizilen ve bugüne kadar aynen korunan bir bölge daha var:
Ortadoğu!