Üç gün önce "Diyarbakır'da grup toplantısı" başlıklı yazıya "Niyetim ne ipleri germek, ne de yaraları kaşımak... Sadece ve sadece somut olgulardan yola çıkarak tabloyu yansıtmak istiyorum" diye başlamıştım.
Aynı çizgide devam ediyorum.
O yazıda BDP'nin grup toplantılarını Diyarbakır'da yapma kararının "Bölge Parlamentosu'na giden yolun ilk adımını mı oluşturduğu" sorusunu ortaya atmıştım. Gelişmeler, sorunun yanıtının "Evet" olduğunu işaret etmeye başladı.
Biliyor musunuz; 12 Haziran seçimlerinden 42 gün sonra, 24 Temmuz'da Türkiye'nin yarısından fazlasında, tam sayı vermemiz gerekirse 43 ilde yeniden sandıklar kurulacak.
Seçimi düzenleyen: Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un eşbaşkanlıklarını üstlendikleri Demokratik Toplum Kongresi (DTK).
Seçimin konusu: DTK'nın 30-31 Temmuz'da yapılacak genel kuruluna katılacak olan delegelerin belirlenmesi.
Genel kurulu hazırlayan komisyonun yaptığı açıklamaya göre, toplam 850 delege belirlenecek.
Bunların yüzde 60'ı halktan seçilecek, yüzde 40'ı da doğal delege statüsü taşıyacak. Doğal delegelerden kasıt, kurum temsilcileri (Kürt siyasi partileri, sivil toplum örgütleri), kanaat önderleri, aydınlar, sanatçılar, farklı etnik topluluk ve inanç gruplarının sözcüleri...
Peki bu delegeler seçilince ve 30-31 Temmuz'da DTK genel kurulunda bir araya gelince, ne yapacaklar?
Cevap: "Demokratik özerklik için karar verecekler."
Yani, "Güneydoğu'da demokratik özerkliği ilan etmenin zamanı geldi mi, yoksa henüz erken mi" sorusunda tercihlerini ortaya koyacaklar.
DTK genel kurulundan "Eh, artık zamanı geldi, demokratik özerkliği ilan edelim" kararı çıkarsa, ne olacak?
Cevabı DTK Sözcüsü Cemal Coşkun versin: "İkili hukuka geçeceğiz. Öz yönetimleri güçlendireceğiz." "İkili hukuk" ne demek oluyor, ne anlama geliyor?
DTK yöneticileri ve sözcüleri açık ve somut bir yanıt vermiyorlar ama satır aralarından anlayabiliyoruz: Diyarbakır merkezli Güneydoğu'da hayat "Bölge Parlamentosu"nun çıkaracağı "Yasalar" (!) ile, "Yürütme Kurulu" nun (O da "Bölge Hükümeti" anlamına geliyor) alacağı "Kararlar" (!) ile düzenlenecek.
Yani, TBMM'nin çıkaracağı yasalar ve Ankara'daki hükümetin alacağı kararlar Güneydoğu'da geçmeyecek anlamına mı geliyor? Biraz öyle, biraz değil.
Biraz öyle; çünkü özerkliği kabul eden tüm ülkelerde bölgesel sorunların çözümünde bölge yönetiminin kararları önceliğe ya da geçiş üstünlüğüne sahip.
Biraz değil; çünkü DTK'lılar Ankara'nın yasalarını ve kararlarını tanımaya devam edecekler ama şartlı: "Demokratik özerklik modelinde il valileri hem merkezi hükümetin hem de bölge yürütme kurulunun aldığı kararları uygulamakla görevlidir. Bakanlıkların taşra teşkilatları da aynı prosedüre tabi olacaklardır." (BDP'nin kabul ettiği Demokratik Özerklik Projesi'nin 9'uncu maddesi.)
Üç gün önceki yazıyı, "Kürt sorunu farklı bir yöne doğru savruluyor" diye bitirmiştim. Bir okurdan itiraz geldi: "Hayır, Kürt sorunu zıvanadan çıkıyor."