CHP'de Kılıçdaroğlu dönemiyle birlikte bittiğini umduğum bir hastalık, ne yazık ki, nüksetti: Medyaya yüklenmek için SABAH'ı koçbaşı olarak kullanmaya kalkışmak.
Kılıçdaroğlu geçen hafta içinde iki kez medyayı diline doladı, ikisinde de SABAH'tan söz etti.
İlki: Benden iki önceki, yani selefimin selefi genel yayın yönetmeni ile bugünden iki önceki, yani selefinin selefi Başbakanlık Basın Danışmanı arasında geçen bir diyalogu temcit pilavı gibi yeniden ısıtması.
Ne selefimin selefinin avukatıyım, ne de Başbakanlık Basın Danışmanı Lütfullah Göktaş'ın selefinin selefinin avukatı. Zaten Göktaş'ın selefinin selefi dün "Taraf" gazetesinde selefimin selefinin iddialarıyla ilgili gerekli açıklamayı yaptı.
Ayrıca ne selefimin selefinin, ne de selefimin genel yayın yönetmenlikleri dönemiyle ilgili bir bilgi aktaracak durumdayım. Çünkü o dönemlerde ben sadece yazardım. Allah'ları var; patron(lar)dan genel yayın yönetmen(ler)ine, başta iktidar kadroları olmak üzere siyasi çevrelere kadar hiçbir odaktan en küçük bir telkinle bile karşılaşmayan bir yazar...
Ancak üçüncü yılına giren benim genel yayın yönetmenliğim dönemiyle ilgili her türlü iddiaya, eleştiriye, hatta suçlamaya cevap vermeye hazırım. Altını çize çize belirtiyorum: Bu 750 günü aşkın dönemde ne Başbakanlık'tan, ne SABAH'ın İmtiyaz Sahibi'nden, ne Medya Grup Başkanı'ndan, ne de aklınıza gelebilecek herhangi bir güç kaynağından hiçbir manşetimizle ilgili bırakın müdahaleyi, bırakın uyarıyı, herhangi bir sitem, eleştiri gelmedi. Asla gelmedi. Tekrarlıyorum:
Asla gelmedi. Biz manşetimizi sadece gecenin bir vaktinde, yani ilk veya ikinci kalıp basıldıktan sonra, manşet değiştirmeyi gerektirecek bir olay veya gelişme patlak verince, verdiyse, değiştirdik. Tamamen benim tercihimle. Tamamen Yazı İşleri Masamız'ın ortak iradesiyle.
Yine altını çizerek belirtiyorum: SABAH Yazı İşleri sayfaları ve manşetleri her gün yaptığı, alabildiğine şeffaf 4 toplantıda belirler, biçimlendirir ve uygular.
Bundan sonra da öyle olacak.
Kılıçdaroğlu'nun ikinci eleştirisi: Erdoğan'ın yurtdışı gezilerine temsilci gönderen gazetelerin hepsinde Başbakan'ın açıklamaları neden manşet oluyor? Hayır; bazılarında sürmanşet oluyor, bazılarında manşet.
Onu da açayım: Başbakan'ın o gezilerinin, daha doğrusu gezi dönüşü yolda yaptığı açıklamaların bir özelliği var: Sadece geziyi izleyen yazılı basın temsilcilerine o açıklamaları yapıyor.
Yani, "Rutin" dışı, çoğu gündeme ilişkin, bazısı da yakın gelecekte gündeme girecek olan konularla ilgili Türkiye'nin en yetkili makamında oturan kişinin görüşlerini aktarıyor. Sonra da gün boyu tüm TV kanalları o açıklamaları yayınlıyor, uzmanlara tartıştırıyor.
Ama açıklamalar bitip yanından ayrılırken Ne Başbakan "Bunu manşet yapın" imasında bulunuyor, ne danışmanları böyle bir telkini iletiyor.
Asla. Gezi dönüşü sohbetine katılan gazeteciler daha sonra bir araya gelip ortak bir metin hazırlıyor. Çünkü birinin tuttuğu notu diğeri atlamış ya da yetiştirememiş olabiliyor. Ortaya çıkan komple metini herkes kendi gazetesine geçiyor ve Yazı İşleri'ne gerekli yönlendirmeyi yapıyor. Tabii herkes takdir hakkını kullanarak.
Hepsi bu.
Kılıçdaroğlu da bir gün iktidara gelirse ve gezilerine gazetecileri de davet ederse, aynı mekanizmanın kendisi için de işlediğini görecek.
Bir kez daha altını çizerek tekrarlıyorum:
1- SABAH en azından bu patronaj ve benim genel yayın yönetmenliğim dönemimde başta Başbakan Erdoğan olmak üzere hiçbir güç kaynağından, hiçbir odaktan en küçük bir telkinle karşılaşmadı.
2- SABAH Yazı İşleri telekonferans sistemiyle başta Ankara olmak üzere bürolarını da gazetenin hazırlanmasına tanık edecek kadar şeffaf, açık bir sistemle çalışıyor.
3- Günümüzde internet medyası, sağ olsun, Yazı İşleri'nde uçan bir sineği bile anında haber yapacak kadar içimizde olduğuna göre, herhangi bir müdahaleyi veya telkini sıcağı sıcağına onlar duyururdu. Davul zurna çalarak, birbirleriyle zamana karşı yarışarak.
Son bir nokta: Kılıçdaroğlu, SABAH'la ve benimle ilgili bir referansa ihtiyaç duyuyorsa, uzağa gitmesine gerek yok, selefine de sorabilir, kurmaylarına da.
CHP liderinden bir özür beklersem, çok mu saflık etmiş olurum?