Louis Bazin'i ülkemizde Türk Dil Kurumu ile Türk dili ve edebiyatı akademik çevreleri dışında pek tanıyan olduğunu sanmıyoruz.
Oysa iyi, çok iyi tanımamız gerekirdi. Çünkü Fransa'nın yaşayan en tanınmış "Türkolog"u idi. Geçmiş zaman kullanmamızın nedeni, artık hayatta olmaması. 2 Mart'ta sessiz sedasız dünyadan göçtü. 81 yaşındaydı.
Fransa, yüzyılımızda üç büyük "Türkolog" yetiştirdi: Louis Bazin, Robert Mantran ve Gilles Veinstein.
Mantran'ın 1999'daki vefatından sonra Bazin'in de ölmesiyle bu üçlüden sadece Veinstein hayatta kaldı. 66 yaşındaki ona tanrı uzun ömür bağışlasın.
Bazin hayatını Türk dili araştırmalarına adamıştı. Ardında hepsi de Türkler ve Türkçe üstüne 27 anıt eser bıraktı.
Birkaçını sayalım: "Türk dillerinin ortak yapıları", "Türkler'de İslam öncesi dönemde ana tanrıça", "İlk ve orta çağlarda Türk takvimleri", "Türk ve Moğol dilleri mukayesesinde hangi noktaya gelindi", "Türk toplumlarında Budizm'in etkisi üstüne tartışmalar", "Dede Korkut Destanı", "Türkler, sözcükler, insanlar", "Alp Er Tonga kimdi?", "Steplerin devi Er Töştük'ün harika maceraları", "Eski Türk dünyasında kronoloji sistemleri"...
Ama onun en büyük eseri, birçok baskı yapmış olan "Türk dili araştırmalarına giriş" idi.
Fransa'da "Türkoloji" meraklılarının ve dilbilimcilerin vazgeçilmez bir rehberi bu kitap.
Türk dilinin kökenine inebilmek için Azerice, Türkmence, Kırgızca ve Moğolca da öğrenen Bazin'in verdiği konferansların, yayınladığı makalelerin ise haddi hesabı yok.
Bir mülakatında "Türkoloji"ye yönelmesinin öyküsünü şöyle anlatmıştı:
"1942'de dilbilimciliğiyle ilgilenmeye başladım. O dönemdeki hocam Joseph Vendryes 'Madem dilbilime meraklısın, klasik Avrupa dillerinden farklı bir dili seçmelisin. Örneğin, Türkçe'yi.
Sana yardım edebilecek çok iyi bir profesör var: Doğu Dilleri Enstitüsü'nden Jean Deny...' tavsiyesinde bulundu. Kabul ettim. Osmanlıca grameriyle ilgili çok önemli bir kitap yazmış olan Deny o sıralar modern Türkiye'nin Türkçe'siyle ilgili bir araştırma yapıyordu. Beni çok iyi karşıladı. 3 yıl yanında çalıştım. İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna doğru, Fransa'nın kurtarılmasından hemen sonra hükümet Türkçe'yi ilerletmem için beni Ankara'ya gönderdi Ailemle birlikte orada 3.5 yıl kaldım. Çok güzel bir dönemdi..."
Bazin'in 1940'lar Ankara'sından epey anısı vardı. Birini aktaralım. Kendi ağzından:
"O yıllarda Ankara öyle büyük bir kent değildi. Ama en önemli dilbilimciler, tarihçiler ve edebiyatçılar oradaydı. Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu'nda çok değerli uzmanlar vardı. Hepsiyle tanıştım. Özellikle Nurullah Ataç, Orhan Veli ve Mehmet Fuat Köprülü'den çok yardım gördüm.
Nurullah Ataç, Türk dilinin arılaştırılması akımının en ateşli savunucularındandı. Bir gün Bakanlıklar semtinde yolda karşılaştık. Keyifsiz görünüyordu. 'İyi misiniz Nurullah Bey?' diye sordum. 'İyi değilim' yanıtını verdi. Nedenini sordum. 'Dünkü yazımda farkında olmadan bir Arapça sözcük kullandım' dedi. Güldüm, 'Hayır bir değil, ben dört Arapça sözcük saydım' dedim. 'Biliyorum' diye devam etti, 'Haydi, üçünü affedelim ama dördüncüsü kabul edilebilecek gibi değil...' Sordum: 'Hangi sözcük o?' Kızardı: 'Ve sözcüğü. Ben ki bu sözcüğün kitaplardan ve konuşmalardan silinip atılması için yıllardır mücadele veren bir adamım, şimdi nasıl insan yüzüne bakarım...' Yatıştırmak için konuyu değiştirdim."
Louis Bazin'in boşluğu kolay kolay doldurulamayacak.