Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Ben olsam

Ben belediye başkanı olsam... İster megakentin, ister herhangi bir büyükşehrin, ister ücra bir kasabanın... Japonya'daki depremin görüntülerinden bir film yaptırırdım.
Öncü sarsıntıları, büyük depremi, artçı sarsıntıları... Deprem anındaki (En az 4 dakika sürdü) halkın davranışlarını... Sarsıntılar durunca binaların boşaltılmasını...
Sonra da o filmi 365 gün kentin meydanlarındaki dev ekranlarda gösterirdim. Gece-gündüz. Yetinmem, kentteki, kasabadaki tüm sinemalarda film öncesi gösterimini zorunlu kılardım.
Ben belediye başkanı olsam. İster megakentin, ister herhangi bir büyükşehrin, ister ücra bir kasabanın... Japonya'daki depreme hazırlık tatbikatlarının, sivil savunma birimlerinin çalışmalarının, aramakurtarma örgütlerinin etkinliklerinin senaryolarını ve uygulama görüntülerini getirtir, bire bir uyarlardım. Ve hayata geçirirdim.
Ben belediye başkanı olsam. İster megakentin, ister herhangi bir büyükşehrin, ister ücra bir kasabanın... Yüksek binalarda mutlaka deprem tatbikatı yapardım. Sık sık. Bakalım sarsıntılarda o binalar sağdan sola doğru mu sallanıyor, yoksa yukarıdan aşağıya doğru mu... İkincisiyse, kötü. Sahibinin gözünün yaşına bakmadan binayı yerle bir ederdim.
Ben bir yetkili olsam (Belediye başkanı, bakan, başbakan) Japonya'da inşaatlara uygulanan "Antisismik kriterler" yasalarını ve yönetmeliklerini Türkiye'de de zorunlu kılardım. Bir virgül bile ödün vermeden.
Ben bir yetkili olsam (Belediye başkanı, bakan, başbakan) doğadan aldığımızı, çaldığımızı mümkün olduğu ölçüde iade ederdim. İmara açılmış tarım arazilerini, ormansızlaştırılmış bölgeleri, sözde ıslah çalışmalarıyla zapt-u rapta alınmış, iğdiş edilmiş dereleri, akarsuları, doldurulmuş denizleri, kurutulmuş gölleri, sulak alanları...
Çünkü biliyorum ki, doğanın belleği çok güçlü unutmuyor; hakkını bir gün mutlaka geri alıyor. Sen tatlılıkla vermezsen, o zorla doğalaştırıyor.
Ben bir yetkili olsam (Belediye başkanı, bakan, başbakan), doğaya meydan okuyan teknoloji değil, doğayla uyumlu, doğanın onay verdiği teknoloji arayışına girerdim. Çünkü biliyorum ki, değil 21'inci yüzyıl, 21'inci binyıl teknolojisi bile geliştirsen, doğaya benimsetemezsen, doğanın onayını alamazsan, teknolojini doğa ile bilek güreşine dönüştürmeye kalkarsan, eninde sonunda yenik düşeceksin. Ve de ağır, çok ağır bedeller ödeyeceksin. Üstelik sadece kendin ödemekle kalmayacaksın, herkese ödeteceksin.
Ben bir yetkili olsam (Başbakan, bakan, bilim adamı) çok nüfus değil, doğanın taşıyabileceği kadar nüfus politikaları izlerdim. Yani, sadece neslini sürdürebilecek kadar çocuk. Yani, dünyayı 2050'de 9 milyarlık nüfusa ulaştırmayacak kadar çocuk.
Ben bir yetkili olsam (Başbakan, bakan, bilim adamı), "Neandertal İnsanı"nın "Homo Sapiens"e yenik düşüp kaybolmasının nedenlerini araştırırdım. İlki doğaya uyumlu, doğada ve doğayla yaşayan türdü, ikincisi ise doğaya meydan okuyan, doğayla savaşan tür.
Ve de sorardım: Neden "Neandertal İnsanı"nın çağlarında doğal felaketler "Homo Sapiens" çağına göre daha azdı, daha hafifti, daha katlanılabilirdi?
Ve de bir sorunun yanıtının bulunmasını isterdim: Yoksa "Homo Sapiens" doğanın habis tümörü mü?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA