Fransız ozanı, devlet adamı (Dışişleri Bakanlığı yaptı) ve tarihçisi (1850'lerde Osmanlı Tarihi'ni yazdı) Alphonse de Lamartine'in Yaşar Nabi Nayır tarafından dilimize çevrilen "Göl" adlı şiiri bize müthiş huzur verir. Şiirden birkaç dizeyi daha önce bu köşede yayınladık. Hatırlatalım:
"Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin / Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz / Zaman adlı denizde bir gün bir lahza için / Demirleyemez miyiz?"
Romantizmin en parlak örneklerinden olan "Göl" birkaç gündür yine dilimizden düşmüyor. İzlanda'daki volkanın püskürttüğü lav külleri nedeniyle.
Volkan felsefesi
Türkiye'nin en ciddi sorunlarından biri pek filozof yetiştiremememiz. Var olanlar da köşelerine çekildiler.
Oysa Batı medyasında çarşaf çarşaf lav küllerinin hava ulaşımını felç etmesinden yola çıkarak "Hayat"ı ve "Zaman"ı sorgulayan düşünürlerin yazıları yayınlanıyor. Antik Yunan'dan (Herakleitos, Zenon, Parmenides, Platon, Aristoteles, Platinus) başlayıp Bergson'a, Pascal'a, Heidegger'e kadar dünya düşünce tarihini biçimlendiren onlarca filozofa gönderme yaparak.
Örneğin bir yazıda şöyle deniyor: "Her doğal felakete bilimsel açıklama getirilmek isteniyor. Getiriliyor da. Ancak gerçekler pek açıklandığı gibi değil. Doğayla ilişkimiz hem düşmanca, hem trajik. Dünya yaşıyor, başkaldırıyor, tehdit ediyor ve gerekince de cezalandırıyor." (Portekiz gazetesi "Correio da Manha")
Bir başka örnek: "İnsanoğlu doğa ile doğal riskleri öngörmeye ve hesaplamaya çalışan makineler arasında sıkıştı. Birden başımıza gelenlerin izleyicisi durumuna düşüveriyoruz. Yolcular, pilotlar, meteoroloji servisleri, yetkililer; hepsi güçsüz, çaresiz. Ve makineye insanoğlunun cevabı yok."
Fransız edebiyatının yaşayan en büyük isimlerinden Jean d'Ormesson bakın ne diyor: "Eski Yunanlılar, dehalarının ve güçlerinin sarhoşluğuna ve gururuna esir olmuş insanlara Ubris adını vermişlerdi. Doğanın gazabı müthiştir. Ve kendini bu dünyanın efendisi olarak gören insanoğlunun bu gazap karşısında yapacak hiçbir şeyi yoktur. İnsan doğaya egemen olduğunu, onu kölesi yaptığını zanneder. Doğa ise onu dilediği zaman imparatorluğunun ve ihtiraslarının kalbinden vurarak, gururun boşluğuyla alay eder."
İçinizde ne uyuyor?
Panteizm inancına gönderme yapanları es geçelim. Ama "Le Monde"un "Bir volkandan çekilen zaman üstüne birkaç ders" başlıklı nefis başyazısından alıntı yapmamak olmaz.
Lav külleri krizinden çıkarılması gereken ilk dersin "Haddini bilmek" olduğunu söylüyor "Le Monde" ve ekliyor: "Kafasına estiğini yapan ve yükseklik hayallerimizi dilediği zaman alaşağı eden bir dünyadaki fanileriz, o kadar."
İkinci ders: "Bir buzulun altında volkanın ne işi var? Soğuğun koynunda sıcak olur mu? Doğanın bir arada yaşamaya ilişkin bize tuhaf gelen son derece güçlü fikirleri var."
Bir başka ders: Zamanın kullanımı veya değerlendirilmesi. "Yavaş mı, hızlı mı? Saati saniyeye indirgemek. Her şeyi daha da hızlandırmak. Bilgiyi, iş hayatını, okumayı, yaşamayı." Ve en sevdiğimiz cümle: "Hiç kimsenin aklına zamanı olduğu gibi yaşamak, içindeki kaplumbağayı uyandırmak gelmiyor..."
Bazı ürünlerin reklamlarında "İçinizdeki aslanı, kaplanı veya devi uyandırın" gibi sloganlar kullanılır, hatırladınız mı?
Oysa "İçinizdeki kaplumbağayı uyandırın" öğüdünde ya da uyarısında bulunuyor Fransızlar'ın saygın gazetesi. Kaplumbağayı uyandırın ve hayatı, dünyayı yaşayın. Ya da Alphonse de Lamartine'in dizeleriyle, "Zaman adlı denizde bir gün bir lahza için demirleyin..."
Yapay ihtiyaçlardan, anlamsız telaşlardan kurtulduğunuzda gerçek hayatın güzelliğini fark edeceksiniz. Doğanın da. Dünyamızın da...