Hiç unutmuyoruz; Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç makamında yaptığımız sohbet sırasında bir ara sözü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) Türk vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açtıkları davalardaki artışa getirerek şöyle dedi:
"Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı tanınırsa, AİHM'deki davalar en az yüzde 60 azalır..."
Vatandaşlara böyle bir kapı açılabilmesi için Anayasa ve yasa değişikliği gerekiyor. Yetmez; esaslı bir hukuk reformu gerekiyor.
Biz böyle bir reformun öncelikler önceliği olduğunu düşünüyoruz. İki nedenden ötürü:
1- AİHM'de açılan dava sayısı, bizim Kılıç'la yaptığımız sohbetten bu yana, yani son altı ayda daha da arttı. Ayrıca daha önce açılmış davalarda Türkiye aleyhine çıkan karar sayısı da rekora koşmaya başladı.
2- Türk halkının zihninde "Gerekirse hakkımı AİHM'de ararım ve söke söke alırım" kararlılığı, inancı, seçeneği ya da güvencesi iyice yerleşti. Bu, "Strasbourg'da hâkimler var" anlamına geliyor ki, Türk yargısı açısından hiç de övünülecek bir durum değil.
"Gerekirse hakkımı AİHM'de ararım ve söke söke alırım" seçeneği ya da güvencesi Türk halkının zihnine iyice yerleşmekle kalmadı, bizim mesleğin jargonunda "Vakayı adiye" diye tanımlanan "Sıradan olaylar"da bile soluğu Strasbourg'da, yani AİHM merkezinde alacak kadar yaygınlaştı.
Buyurun size bunun taze mi taze bir örneği:
Pamukova'da bir kaza
4 Mayıs 1997'de Şükriye Kalender ile oğlu Kadir Kalender, Haydarpaşa'dan trenle Pamukova'ya gittiler. Pamukova istasyonunda demiryolu üç hatlıydı. Tren ikinci hatta durdu. Çünkü ilk hatta bir yük treni girmişti.
Tren durunca vagonun kapısını açıp indiler ve istasyona doğru yürümeye başladılar. Ama bunun için birinci hattı geçmeleri gerekiyordu. Tam geçerken yük treni geldi ve Şükriye Kalender'i biçti. Annesini kurtarmaya çalışan Kadir Kalender de başından ağır yara aldı.
Kalender ailesi TCDD'yi mahkemeye verdi. İhmal ve kusur suçlamasıyla ve maddi-manevi tazminat talebiyle. TCDD de misilleme dava açtı: Trenlerin gecikmesine neden olduğu için Şükriye Kalender'in yakınlarından tazminat istedi. Dava sonunda mahkeme, bilirkişi raporunu esas alarak kusurun yarısını (8'de 4) Şükriye Kalender'de buldu, diğer yarısını TCDD'de. İstenen tazminatı da cüzi bir rakama, 9.376 YTL'ye indirdi. Onun da TCDD'ye tazminat olarak 1.752 YTL'sini kesti. Özetle, davacılar 7.624 YTL (Yaklaşık 3.900 Euro) tazminatla gönderildi.
Temyiz, Yargıtay derken iç hukuk yolları tükenince, Kalender ailesi soluğu AİHM'de aldı. 24 Eylül 2001'de. Orada süreç -dava yükü nedeniyle- ağır ilerledi ama sonunda karara bağlandı. AİHM önceki gün Türkiye'yi davacılara yüklü bir ödeme yapmaya mahkûm etti: Şükriye Kalender'in kızı Sevim Kalender'e 35 bin Euro, iki torunu Adnan ve Aysun Kalender'e de 25'er bir Euro. Gerekçe: "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin adil yargılanma, yaşam ve etkili soruşturma haklarıyla ilgili maddelerinin ihlali..."
AİHM aynı gün Türkiye'yi 5 davada daha mahkûm etti. Toplam 57 bin Euro tazminat da o davaları açanlara ödenecek.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç yerden göğe haklı: "AİHM'de davaları azaltmak için Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı tanımak şart..."
Ama bunun için yargı reformu gerek. Hukuk reformu gerek... Acilen.
Yoksa toplumda "Strasbourg'da hâkimler var" inancı ya da güvencesi "Hak arama"da AİHM'yi ilk adres yapacak kadar kökleşecek. Bu da devleti devlet yapan erklerin üçüncüsünün temellerini dinamitleyecek.