Demokratik Açılım'da siyaseten başı çeken iki partinin kongreleri arasında sadece 24 saat fark var: AK Parti dün 3'üncü Olağan Kongresi'ni yaptı. DTP ise bugün Olağanüstü Kongresi'ni topluyor. Başbakan Erdoğan, partisinin kongresinde çok önemli mesajlar verdi:
"72 milyon vatandaşımın her biri, bu ülkenin asli unsurudur, vazgeçilmez temel taşıdır, her biri birinci sınıf vatandaştır."
"Bütünleşmiş, birleşmiş, kaynaşmış bir Türkiye istiyoruz. Bunu başarmak iktidarıyla, muhalefetimizle, anayasal kurumlarımızla, sivil toplum örgütlerimizle, sanatçılarımız, bilim adamlarımız, akademisyenlerimizle bizim elimizde."
"Gelin bu sorun alanlarını beraber çözelim. Gelin üzümü birlikte yiyelim."
Sorun ve tarafları
Gerek Erdoğan'ın bu satır başları, gerekse kongreye sunulan rapordaki "Vatandaşlarımızın taleplerini farklılıklara saygı temelinde birliğimizi ve dirliğimizi pekiştirmek üzere yerine getirmek, demokratik açılım sürecinin özünü oluşturuyor" vurgusu, "Sorun"u ve "Çözüm parametreleri"ni son derece net ortaya koyuyor.
Bir yerde "Sorun" varsa, en az da "İki taraf" var demektir. Bu "Sorun"un bir tarafı AK Parti, CHP ve MHP ise, öbür tarafı da "Sorunlu kesim"in sözcülüğüne, temsilciliğine talip olan DTP'dir. Dolayısıyla "Çözüm" için iktidara, daha da ötesi devlete en yapıcı desteğin, en samimi işbirliğinin DTP'den gelmesi gerekir.
Dileriz, Ahmet Türk ve arkadaşları bugün bu yönde güçlü ve ikna edici bir mesaj verir.
Ancak DTP'nin kongre arefesinde açıkladığı "Alternatif Anayasa Taslağı" doğrusu biraz umutlarımızı kırdı. En az 2 nedenden ötürü:
1- Başbakan Erdoğan "Açılım"ın yol haritasını kısa, orta ve uzun vadeli çözümlere bölmesine ve Anayasa değişikliğini "Uzun vade"de, yani 2011 ve sonrasında öngörmesine rağmen DTP işe "Yeni bir Anayasa" talebi veya önerisiyle başlıyor. Oysa Erdoğan daha geçenlerde, ABD dönüşü, yeni Anayasa bir yana "Bu parlamentonun Anayasa değişikliğine bile hazır olmadığını" altını çizerek vurguladı.
Farklı bir model
2- DTP, "Alternatif Anayasa Taslağı"nda "Merkezi yönetimin görev ve sorumluluğunda olan Dışişleri, Maliye, Milli Savunma, Adalet dışındaki hizmetlerin bölge meclisleri eliyle yürütülmesi"ni öngörüyor. Yani, Eğitim'den Enerji'ye, İçişleri'nden Spor'a kadar devletin birçok önemli işlevinin ve yetkisinin oluşturulacak bir tür eyalet meclislerine aktarılmasını istiyor.
Bu, Türkiye'nin idari yapısının değişmesi demek.
Bu, Türkiye'nin devlet sisteminin değişmesi demek.
Bu, "Eğitimin tekliği"nden vazgeçmek demek.
Bu, her bölgenin (veya eyaletin) kendi doğal kaynaklarının "Tek başına" sahibi olması demek.
Bu, her bölgenin (veya eyaletin) kolluk gücü kurması demek.
Bu, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi değil, özerkleştirilmesi demek.
DTP çıtayı erişilemeyecek yüksekliğe çıkarmaktan vazgeçmeli, "Sorun"u ağırlaştıracak değil, "Çözüm"ü kolaylaştıracak projeler üretmeli. Bir "Milat" ancak öyle mümkün olabilir...